Aşklar vardır memleket yıkar Aşklar vardır memleket kurar

Gizem ve efsanelerle dolu bir Pazar gününde, Suriye’de yaşanan bir aşk hikayesi sonucu Uşak’ta iki köyün kurulmasına tanık olacağız. Sonra bu köylerde yaşanan biri hazin, biri mutlu sonla biten iki aşka şahit olacağız. Sarı Kız’ın ahı kör edecek birilerini. Ateşe atılan Karun’un, “Salooon… Salooon” çığlıkları kulaklarımızı tırmalarken, dünyaya sahip olduğunu sanan bir insanın son nefesinde nasıl bir hiçe dönüştüğünü yine bu esrarengiz yolculukta hayret ve ibretle izleyeceğiz.

Gizem ve efsane dolu tarih yolculuğumuzun, baharın kendini iyiden iyiye hissettirdiği bu pazar gününde, Aktaş ve Beylerhan Köylerine oldu.  Uşak Tanıtım ve Kültür Gönülleri Derneği üyesi canları; Başkan Ömer Aşçı, Uşak’ın suları ve çeşmeleri ile ilgili kitap hazırlayan Mehmet Keyvanoğlu, Hasan Hüseyin Çakın Ağabeylerimiz, Ömer Kahya ve oğlu Cüneyt, Evren Ünlü, Uşak Üniversitesi Tarih Bölümü 4. Sınıf öğrencisi Emre Kaymak ve Uşak Belediyesi’nde çalışan Muhammed isimli genç arkadaşımızla yolculuğa başladık.

Bu yolculukta sürpriz bir konuğumuz daha vardı. Uşak ile ilgili çarpıcı araştırmaları ile dikkat çeken Alp Arslan Dur kardeşimiz de ilk kez bu yolculukta bizimle birlikte oldu. Bunun içinde bu güzel bahar pazarında sevincimiz iki kat daha arttı.

Aktaş Köyü, 15 kilometre uzaklıkta bulunduğu Uşak merkez ilçeye bağlı bir köy. İzmir yolundan 10 kilometre kadar batıya ilerleyip, sonra sağa dönüyorsunuz. Ürün Köyün içerisinden geçip 5 kilometre kadar ilerleyince Aktaş’a kolayca ulaşabiliyorsunuz.  Köye yaklaşık 2 kilometre kala kulağınıza, “Hoş geldiniz” diye biri fısıldarsa hiç şaşırmayın. Aktaş Çamlığı’nın çamları sizi selamlıyordur. Bu çamlık, abı hayat veren suyu, ferah konumuyla, Uşaklıların da gözde piknik alanlarındandır.

Aktaş Adı Akkaş ailesinden gelir

Uşak'ta İmam Hatipliler sokağa atıldı! Uşak'ta İmam Hatipliler sokağa atıldı!

Flaviopolis (Aktaş Köyü): Uşak’ın batısında yer alan Aktaş Köyünde bulunan antik Flaviopolis şehri köyün 100–200 m. kadar güneyinde geniş bir alana yayılmış durumdadır. Eski Tunç Dönemlerinden beri iskan edilmiştir. En görkemli zamanlarını, Roma ve Bizans dönemlerinde yaşamıştır. Şehir adını Romalılar zamanında almıştır. Uşak’ın en fazla tahribat görmüş yerlerinden birisidir. Bilhassa şehrin Nekropol (mezar) alanı tahribata uğramıştır Aktaş köyünün bulunduğu yere yörüklerin Aktaş Yaylasından geldikleri söylenir.Güz mevsimi yörüklerin yayladan dönüş aylarıdır.Bu mevsimde çok şiddetli yağmur yağar.Bu yağmurdan kurtulmak için yörükler Aktaş köyünün kuzeydoğu mevkisinde bulunan Küçük Aktaş şehrine yerleşirler.Daha sonra Beyler ağası olan Battal Hoca ile Yörük ağaları tanışıyorlar.Beylerhan Beyi olan Battal Hocanın yörükler hoşuna gidince Aktaş Köyüne  yerleşmelerine müsade ediyor ve köyün ilk kuruluş başlangıçları böyle başlıyor.Köyün büyüklerinden duyup öğrendiğimize göre Akkaş şehri olarak geçtiğini biliyoruz.

Dilerseniz Aktaş Köyünün kuruluşunda yatan aşk hikâyesine bir virgül koyup, bir sonraki durağımız olan Beylerhan Köyünün kuruluşu ile ilgili efsanede devam edelim. Çünkü ikisi birbiriyle o kadar iç içe ki; Aman deyim bana unutturmayın.

Aktaş Köyünün tarhana çorbası, keşkeği ve eskiden patlıcanı meşhurmuş. İlginçtir, köyde her yerden su fışkırıyor. Ama sulu tarım olmadığından Aktaş’ın meşhur patlıcanı üretilemez olmuş. İyi mi?

Köyde bir düğün varmış. Ancak biz sonuna gelmişiz. Düğünün finalini yapmak üzere ciritçiler ve atlılar hazırlanıyordu. Ancak, gönlü benim karnımdan çok daha geniş olan köylüler, düğün yemeğinden yememiz için ısrar edince kıramadık. Mercimek Çorbası, tavuk, keşkek, ayran, kuru fasulye ve irmik helvasından oluşan yemeğimiz için gönül dostlarımızla aynı kaba kaşık salladık.  

Yemekte her şey iyiydi hoştu da bir şeye aklım ermedi. Elleri ve gönülleri bol,  çok yaşayası Aktaşlılar, sofraya suyu pet şişede hazır satılan sulardan getiriyorlar. Halbuki köylerinin öyle yumuşak içimli tatlı bir suyu var ki, Ab-ı hayat. Bence sularını da en meşhurları listesini başına koysunlar. Dinin imanın para olduğu bir dönemde, kapitalizm beyinleri öyle bir yıkıyor ki, adama kendi suyunu bile unutturuyor. Aktaş’a yolunuz düşerse tatlı su içmek için yanınıza mutlaka bidon ya da damacana almanızı öneririm.

Rum Ustanın yaptığı tarihi cami

Yemek faslından sonra Aktaş’ı dolaşmaya başladık. Burada sözü Alp Arslan’a bırakalım. Köyde ilk gözüne ne çarpmış?

“Gezimizin ilk ayağı olan Aktaş köyünde ilk gözümüze çarpan, Köy içi Çeşmesi ve Cami oldu.. Köy içi çeşmesini diğer çeşmelerden ayıran ise özgün bir yapıya sahip olması,yuvarlak kemerli çeşme aynası içinde Arapça kitabesi ve tas koyma nişi bulunmaktadır.. Arka planda bir Rum ustanın elinden çıkmış, Aktaş Cami görülmekte..Caminin iki kitabesi mevcut, bunlar Karaman Rumcası, diğeri ise Arapça dır. Kitabelerden 19. yüzyıl sonları (1893-1896) yapıldığı anlaşılmaktadır.”

Abdaslıktan su damladı

Akif Amca (Akif Köse) bizi köyün batsında bulunan bir tarihi alana götürüyor. Tabi buraya gelmeden önce üzerinde çeşitli rölyefler bulunan Roma dönemi antik taşların evlerin duvarlarında yapı taşı olarak kullanıldığını söylemeye gerek yok sanırım. Akif Amcanın götürdüğü yerde geçen yıl bir kazı yapılmış ve 12 kişi göz altına alınmış. Bunlardan birisi de arkeolog. Duy da inanma. Her yerden tarih fışkırıyor. Taşlar sokaklarda topraktan fışkırmış gibi. Bir evin girişinde muazzam bir lahit var. Üzerinde de bir musluk. Sizin anlayacağınız, lahit abdestlik olarak kullanılıyor. Evin hayatından elinden süpürgeyle bize, “Dayı niye resim çekiyonuz?” diye soran genç köylü kadına gazeteci olduğumu söylüyor ve bu lahdi nereden bulduklarını soruyorum. Cevap çok basit, “Nereden olacak? Dağdan bulup getirdik ve burada apdaslık ettik.” İyi etmişiniz elinize sağlık. Şaka demiyorum. Bu aileler bu taşları duvarlarda ya da evlerinde kullanmasalar tarihi eser kaçakçılar bulacak ve okutacaktır. Şimdi hiç olmazsa nerelerde oldukları belli.

Sadettin Başkan, eski evleri ve yıkıntıları gezdirdikçe dudaklarımız uçukluyor. Yıkık bir ocaklıkta üzerinde hac rolyefi olan bir sütun, az ötede evin duvarında  “İlluminati” gözü bulunan bir taş, köy meydanında öbek öbek antik yazılı taşlar. Toplasan hepsini Flaviopolis Kentini yeniden kurarsın. Öztürk’le esenleşip yola koyuluyoruz.

Ara yollardan Beylerhan Köyüne geçeceğiz. Gel velakin yüz metre gitmeden antik işlemeli taşlar her tarafımızı kaplıyor. Bir de kaçak yapılmış kazılar. Başkan Ömer Aşçı, bu kez, “Firikyalılar” diye tutturmadı ama, “Bu iki köyün arası kayıp Antik Lidya Kenti ‘Bagies’ olabilir” diye tutturdu. Ömer’in asıl mesleği sağlık görevlisi ve lakin sanırsın adam Heradot’un Uşak Şubesi. Tarih bilgisi o derece yani. Cahilliğime geldi sormuş bulundum. “Bagies de neresi? Yanında hangi köyler var? Ben, bu yörede hiç öyle bir köy adı duymadım” dedim. Ömer anlattı:

“İktisadî ve beşerî kaynaklar bakımından zengin bir bölge üzerinde yer alan Uşak antik çağlardan itibaren çeşitli medeniyet ve kültürlerin yerleşim yeri olmuştur. Antik dönemlerden intikal eden kent kalıntılarından biri Lidyalılar’a ait pek çok tümülüsün bulunduğu, Güre yakınlarındaki Bagis antik kentidir. Kentte kapsamlı bir kazı yapılmamıştır. Karun hazinesi nedeniyle yapılan yüzey araştırması ve Aktepe-İkiztepe-Velişintepe Tümülüslerinde kurtarma kazıları yapılmıştır.” Öğrenmiş oldum. Aktaş’dan sonraki durağımız Beylerhan Köyünde yine efsane ve gizem dolu bir tarih yolculuğuna çıkacağız.

Editör: TE Bilişim