Uşak’ta kaplanlar, Vagonda Doktorlar ve Nazım Hikmet Üzerine Güzellemeler

Uşak’ın bereket ve efsane dolu topraklarında, tarihe yolculuğumuz batıda,  Banaz köylerinde sürdü. Uşak Tanıtım ve Araştırma Gönüllüleri Derneği’nden bir grup Uşak sevdalısıyla, Banaz ilçesine bağlı, Kaplangı, Corum, Büyükoturak ve Hallaclar köylerini gezdik. Vatandaşın ayağına sağlık hizmeti götüren doktor vagonu gördük. Hallaclar da Nazım Hikmet’e bir kez daha selam çaktık. Nazım’ın çocuklara, Kur’an ve namaz kılmayı öğrettiğini kendisinin hiç camiye gitmediğini, bu coğrafyada bir zamanlar aslan ve kaplanların yaşamış olabileceğini, Yunan işgali sırasında, ateş ve ihaneti nasıl gördüklerini köylülerin ağzından sizlerle paylaşmak istedik.  De hadi buyurun…

BU ORMANLARDA ASLAN VE KAPLANLAR YAŞARDI

Uşak Tanıtım ve Araştırma Gönüllüleri Derneği’nden; Mehmet Keyvanoğlu, Ahmet Ceyhan Bitik, ikisi bir araya gelince, muhabbetleri ile çifte kavrulmuş tadı veren Ömer Aşçı ve Ömer Kahya Sultan Çetin kız ve bendeniz, araçlarımızla doğru Banaz İlçesine giderek kadim dostlarımız ve rehberlerimiz; emekli Öğretmen Ramazan Taylan, Hasan Reşit Şafak ile buluşuyoruz. Bu kez yanlarında tanışmadığımız Ramazan Yüksel öğretmenimiz var. Emekli Banaz Cumhuriyet İlk Okulu Müdürüymüş. Banaz girişinde bir kahvede çıtır çıtır kızarmış nefis sütlü simitler ve demli çay eşliğinde ziyafete dönen kahvaltımızı yaparken, gezimize, Kaplangı köyünden başlamaya karar veriyoruz.

Kaplangı Köyü, Banaz ilçesinden Afyon’a giderken Hamamboğazı civarında yer alıyor. Köyün kuruluş tarihi hakkında bilgiye rastlamıyoruz. Rehberimiz, Ramazan Taylan Hocam, Banaz ilçesinde bir çok köyün ye kuruluş tarihinin 200 yılı geçmediğini belirtiyor.  Yerleşimden 1834, 1836, 1838 ve 1839 yılı Tevzi Defterlerinde, Banaz nahiyesine bağlı küçük bir köy olarak bahsedilmekte. 1898-1899 yılı kayıtlarına göre köyde 3 hane bulunmaktaydı.

Kaplangı Köyü,  Uşak iline 43 km, Banaz ilçesine 12 km uzaklıktadır. Köyün doğusunda Corum köyü, batısında Alaba köyü, kuzeyinde Düzlüce köyü, güneyinde Hasan köyü bulunmaktadır. Ankara–İzmir karayoluna köyün 1 km uzağındadır. Afyon–İzmir demiryolu köyün yakınından geçmektedir.

Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Tarımsal faaliyet olarak; buğday, arpa, nohut, mercimek, fasulye, pancar ve haşhaş yetiştiriciliği ön plandadır. Ayrıca köyde kiraz bahçeleri de bulunmaktadır. Yurt dışında çalışan işçilerinde köy ekonomisine katkısı vardır. Köy nüfusu ise 450 kişi, kadarmış. Köyde gezerken sokaklarda insan göremiyoruz. Sessiz, kaderine terk edilmiş gibi bir görünümü var. Sokakları bakımlı ve temiz.  Mustafa Budak ve ailesini görüyoruz. Mustafa Bey 70 yaşında, ailesinden üç kadın ile ellerinde tahralarla kışlık odun hazırlıyor. Kış bu şakaya gelmez. Hele bir de karasından olursa, her yer bembeyaz olur, amma köy yerinde hayatın kararır. Onun için odununu çıranı karakış gelmeden bir tamam edeceksin. Köyde doğalgaz falan da yok ki:

Mustafa Bey, bize Kaplangı adının, köy kurulurken her yerin balkanlık (Yani ormanlık) olduğunu, bu ormanlarda, aslan kaplan yaşayacağı düşünülerek, yerleşim alanlarına “Kaplan Kırı” dendiğini daha sonra hak dilinde Kaplan Kırı kelimesinin, “Kaplangı” halini aldığını anlatıyor. Ona kolaylıklar dileyip ayrılıyoruz. Daha sonra okul bahçesinde bir çam ağacı görüyoruz. Önünde anıt ağaç levhası var. Levhada, “Uşak Banaz Kaplangı Köyü Anıt Ağacı” yazıyor. Tabelada ağacın, 2013 yılında 495 yaşında olduğu, 18 metre yüksekliği olduğu bilgileri yer alıyor.

Uşak OSB’nin 3’üncü genişleme sahasındaki yapılaşma sürüyor Uşak OSB’nin 3’üncü genişleme sahasındaki yapılaşma sürüyor

Bizim çifte kavrulmuş Ömerlerden Kahya olanı, “Abi bu ağaç çok genç, 200 yaşında bile göstermiyor” deyince biz makaraları koy verdik. Doğru söylüyordu. Bu karaçam, anıt ağaç olarak 2013 yılında tescil edilmiş. O zaman AKP’den İl genel meclisi olan Ahmet Alakent ve İbrahim Ünsal, ikisi de Kaplangı Köyünden olunca karaçam anıt ağaç olarak tescil edilmiş. Günahı vebali onların boynuna.

Köyde “Ekmek evi” denen bir yerde teyzenin biri fırını yakmaya uğraşıyor. Ne yapacağını sorduğumuzda, “Birkaç kadın burada ekmek yapacağız. Biz burada ekmeğimizi kendimiz imece ile yapar, fırın sahibine de bir iki ekmek veririz” açıklamasını yapıyor.

Ne güzel? Çocukluğum aklıma geldi. Uşak’ta da mahalle aralarında bir iki evde böyle fırınlar vardı. Annem ve mahalleden teyzeler toparlanır, kimi fırını harlar, kimi hamur açar, kimi yoğurur, işbirliği ile ekmek, bazlama, pide ve şibit (Yufka) yaparlardı. O kamyon tekeri gibi somun ya da köy pidelerinin fırından çıkmasını nasıl hasretle beklerdik. Koca bir dilim ekmeğin üzerine margarin yağı sürerlerdi. Şimdi var mı bilmiyorum, teneke ile satılan sarı vita yağlarından sürülür, paketteki sana, tama gibi margarinler olursa biz çocuklar bayram yapardık. Yanına da çakır domates dediğimiz sarılı yeşilli bir domates verirlerdi. Domatesin yan tarafına da öğütülmediği için olsa gerek iri tuz dedikleri bir tuz batırırlardı. Bazen sıcak ekmeğin üzerine yağla birlikte salça sürülürdü. Komşuca birlikte kotarılan ekmek yapma işlemi adeta dini bir ritüel gibiydi. Çocukların Bayramıydı. Annelerimiz, “Çocuklar sakın dışarıda yemeyin. Gören gözün hakkı var. Alabilen var, alamayan var” diyerek bizleri uyarırdı. Diyemezdik ki, “Yahu anne, nesini almayacaklar? Bir dilim ekmek, kokan bir margarin ve domates?” demez, alamayanlar üzülür, içeride kıkırdayarak ekmek ve domatesimizi yerdik. Aslında ailesi ekmek yapsın yapmasın, tüm mahalle çocukları ekmek yapılan evde olur, biz ne yersek aynısını onlar da yerdi. Hey gidi günler heyyy.. O günlerin hatırına ben yemek yerken görüntülerimi sosyal medyada paylaşamam. Caddede herkesin gözü önünde oturup yemek yiyemem. Çünkü gören gözün hakkı vardır. Yiyen var yiyemeyen var değil mi ya?

CORUM ATEŞİ VE İHANETİ GÖRDÜ

Kaplangı’dan 2 kilometre doğuya gidince “Corum” köyüne ulaştık. Corum, Kaplangı Köyünün aksine, meydanı insan dolu hareketli bir köy. Köylüleri cana yakın. Misafir ağırlamasını seviyor. Köyün tarihçesi hakkında şu bilgilere ulaştım:

“Yerleşimden 16. yüzyıl tahrir defterlerinde "Corum pınarı" olarak bahsedilmektedir. II. Bayezid döneminde 10 hane, 1520 yılında 24 hane bulunan köyde 1570 senesinde 44 hane bulunduğu kaydedilmiştir. Yerleşimden 1834, 1836 ve 1838 yılı Tevzi Defterlerinde, Banaz nahiyesine bağlı küçük bir köy olarak bahsedilmektedir. 1898-1899 yıllarında 76 hanenin bulunduğu köyde 1907-1908 yıllarında 38 hane bulunmaktaydı. (Vikipedi) Bugün köyde 350 civarında insan yaşıyor. Köy ekonomisi, küçükbaş hayvancılık, buğday, arpa, yulaf ve nohut yetiştirerek ayakta kalıyor.

Bu köy, aynı zamanda, Uşak’ın çılgın ultra maratoncusu Akın Yeniceli’nin köyü. Akın la da buluşup hasret gideriyoruz. Akın’ın söylediğine göre; Corum demek, balık akını demek. Köyün bir kilometre kadar güneyinde bulunan küçük doğal gölette çok balık varmış. Tabi bir zamanlar.

Köy meydanında Ömer Amca (Ömer Erdoğan 69) Corum’un 1920 yıllarına Yunan işgaline uğradığını, Yunan Komutanlığın karargahı olduğunu ve karavanaların da bu köyde kurdukları mutfakta piştiğini anlattı. Burada sözü Ömer Amcaya bırakalım da en iyisi o anlatsın:

“Yeğenim, köyümüz 200-250 yıl önce Salihli yöresinden burası Türkleştirilsin diye getirilen Akkoyunlular tarafından kurulmuş. Yunanlar, burayı işgal edince, o dönem muhtar olan dedem ve tüm köylüler çok eziyet çekmiş. Yunalılar, öküzlerin çektiği arabalara dedelerimizi koşarak, top, cephane çektirmişler. Evlerden battaniye, halı gibi yaygıları toplayıp cephanelerin üzerine örterlermiş. Altıntaş Köyünün Yölüklü mahallesinden bir sarı Veysel Efe varmış. Veysel Efe, işgalci Yunan ile işbirliği eder, köylerde kim kuvayı milliyeci, kimde silah var, her bir şeyi Yunana ispiyonlarmış.  Bir gün Yunanlar, bizim köyün ileri geleni kim varsa doldurmuş. “Sakladığınız silahların yerini söylemezseniz hepinizi öldüreceğiz” şeklinde tehdit edip, kapadıkları odanın önünde samanları yakarak dumanı ile dedelerimizi boğmaya çalışmış. Kara Yürekli Sarı Veysel Efe, her nasılsa Yunalılara söyleyerek dedelerimizi kurtarmış. O sırada muhtar olan Ömer Dedem silahların yerini söylememek için Yeniceköy’e kaçmış ve dört yıl köye gelmemiş. Ben bunları kendinden duymuştum.

“KÖYÜ SİVİL FEVZİ PAŞA KURTARIYOR”

Ömer Amca Köyünün Kuvayı Milliyeciler tarafından kurtuluşunu da o tatlı şivesi ile şöyle anlatıyor: “Mareşal Fevzi Çakmak Paşa yanında birkaç siville, kendisi de sivil ve perişan bir kıyafetle köye geliyor. Bu garibanlar, karınlarını doyurma bahanesi ile köylülerle temas kuruyor. Kimin Mustafa Kemal Paşa ve ordularından yana olduğunu öğrenince, onlarla kurtuluş planları yapmaya başlıyor. Ancak, kendisinin kim olduğunun bilinmemesi için sıkı sıkı tembihlerde bulunuyor. İşgalcilere ağır darbeler vurarak köyü kurtarıyor. Hain sarı Veysel Efe de kendi gibi efe olan ancak özgürlük için savaşan birkaç kızanı tarafından vurularak öldürülüyor ve hainliğinin cezasını buluyor. Dedem Muhtar Ömer ise köyüne 4 yıl sonra dönebiliyor.”

Osman Erdoğan (79) köyün eskilerinin tabiri ile en mukallit yani şakacı adamı. Söylediği maniler ise peş peş makineli tüfek gibi geliyor. Corum’da heybemiz güzel ve acıklı hikâyelerle dolu köy halkı ile esenleştik.

Yazımızın ikinci bölümünde, trenle gelen sağlıktan, Hallaclar Köyünde öğretmenlik yaparken  çocuklara Kur’an okutan ve hafız yetiştiren ancak kendisi camiye adım atmayan  Ozan Nazım Hikmet’ten Yazır Köyündeki Rumların akıbetinden bahsedeceğiz.

                                                  SALİH KILINÇ (GEZİ YAZILARI)

Editör: TE Bilişim