Gafil gezme şaşkın Bir gün ölürsün

“Kul Himmet Üstadım gelse otursa/ Hakkın kelamını dile getirsen/ Dünya benim deyi zapta geçirse/ Karun kadar malın olsa ne fayda.”

Uşak Tanıtımı ve Kültür Gönüllüleri Derneği canları olarak yolculuğumuzun 3. ve son bölümünü Karun Hazineleri’nin çıkarıldığı, “İkiztepe Tümülüsü” ne gerçekleştirdik.

Önce Karun Kimdir? Bu hazinelerin öyküsü nedir?  Kısaca değinelim.

Karun Hazinesi veya Karun'un Hazinesi, çoğu MÖ 560-546 yılları arasında Lidya ülkesini yöneten Kroisos veya Krezüs (Karun) dönemine ait olan ve Uşak'ın 25 km batısında ve İzmir Karayolu üzerinde bulunan Güre Kasabası yakınlarındaki tümülüslerden 1960'lı yıllarda çıkarılarak ABD'ye kaçırılan ve 1993 yılında uzun bir hukukî süreç sonucunda geri alınan eserlerin toplu adı. Bazı kaynaklarda Lidya Hazinesi olarak da anılır. Hazinenin ele geçirilen kısmında yaklaşık 450 parça bulunur.

Kaçak hazineyi bir gazeteci bulmuştur

Lidya döneminin en görkemli eserleri arasında yer alan bu hazine 1965-66-68 yıllarında Türkiye'den kaçırılmıştır. İlk soygun 1965 yılında Toptepe tümülüsünde gerçekleşti. 5 kişilik grup tünel kazarak mezar odasına ulaşarak, buradaki buldukları eserleri dönemin parasıyla 65,000 TL'ye sattılar. Daha sonra, 1966'da, İkiztepe tümülüsü 11 kişi tarafından soyuldu ve oda içerisindeki 150 parça önce saklanıp daha sonra 160,000 TL'ye satıldı. Güre'deki üçüncü soygun 1968 yılında Aktepe tümülüsünde yapıldı ve bulunan resim ve kabartmalar 40,000 TL'ye satıldı. Hazinenin tamamı New York'taki Metropolitan Müzesi'nde 1985 yılında bir sergide gazeteci Özgen Acar tarafından görülmeleriyle bulundu. Dönemin Kültür Bakanlığının uyarılması sonucu müzenin depolarında saklanan eserleri almak için 1987’de dava açıldı ve yaklaşık 40 milyon dolarlık masrafa yol açan hukuki süreçler sonunda 1993'de Türkiye'ye geri getirildi. İade, müze yetkililerinin eserlerin çalıntı olduğunu bildikleri halde satın aldıklarını kabul etmeleri ve 6 yıl süren davayı kaybedeceklerini anlamalarıyla gerçekleşti.

Karun Hazineleri ilgi bekliyor

Vikipedi, özgür ansiklopedi de verilen bilgilere göre;   1996'dan beri Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Karun Hazineleri’ni son beş yılda 769 yabancı turistin ziyaret ettiği ortaya çıktı. Yer sıkıntısından dolayı onlarca eserin üst üste istiflendiği müzede, 35 bin 573 tarihî eser bulunuyor. Bu eserlerin yüzde 10’u sergileniyor. Müzede Karun Hazineleri’ne ait 450 adet eserden 300’ü sergileniyor.

Uşak Arkeoloji Müzesinde sergilenen parçalardan en önemlilerinden biri sayılan Kanatlı Denizatı Broşu, 2006 yılında sahtesiyle değiştirildi. Mahkeme 8 kişiye 10 ay ile 12 yıl arasında değişen cezalar verdi. Eser 2012'de Almanya'da ortaya çıktı ve Interpol aracılığı ile Türkiye'ye iade edilmesi için çalışma başlatıldı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne teslim edildi.

Şimdi bunlar bilinen şeyler. Hatırlatmak babında yukarıda bir kez daha belirtmek ihtiyacı hissettim. Yazımın bu bölümünde, Karun Hazineleri’nin hikâyelerine, ya da bu hazineyi çıkarıp satanların uğradığı lanete değinecek değilim. Bunu az çok hepiniz biliyorsunuzdur.

Mezarın içinde ölümün mutlak sessizliğinin huzuru

Kimselere yar olmayan bu hazinelerin çıkarıldığı Tümülüslerden İkiztepe Tümülüssüne, gün batımına doğru tırmanmaya başladık. Hani 11 kişi tarafından soyulan iki gözlü Tümülüs. İçindeki 150 parça eserin o zaman bile komik sayılabilecek bir rakam olan 160 bin TL’ye satıldığı Tümülüs.

Çamların içinde bol oksijen alarak Tümülüse tırmanıyoruz. İkiztepe de bulunan mezarlar çökmüş durumda. Aradaki duvarlarda çökmüş. Tepeden hatırı sayılır bir toprak aşağı kaymış. Her şeye rağmen soldaki mezara haşmetli göbeğimi içine çekerek ve ters bir şekilde girebiliyorum.

Düşünebiliyor musunuz? 2 bin 600 yıl evvel buraya serveti ile birlikte bir insanı gömmüşlerdi.  Müthiş heyecan verici bir şey. Gerek heyecandan gerekse içerideki serinlik beni biraz ürpertiyor. “Bu soğuklukta gömülen bir ölü 2 bin 600 sene önce de gömülse bozulmaz. Hep taze kalır” düşüncesi geçiyor kafamdan. Evren ile Emre benden önce girmişler mezara. (Yazık gencecik çocuklar) Soğuk ve sessizlik insanı biraz ürpertse de sonsuzluğun müthiş huzurunu içeride hissediyorsunuz. İçeride üzerine naaş konan taştan bir kerevet olduğunu tahmin ettiğimiz taş parçalarından başka bir şey kalmamış.

Demek ki toprağın altı kralı da Uşağı da eşitliyormuş. Mezarında bile rahat verilmeyen Karun sağlığında, “Karun gibi zengin” sözünün 2 bin 600 yıldır söylenmesine neden olacak kadar zengindi. Çok güçlü bir kraldı. Her sözü kanun yerine geçerdi.

Sağlığında gezerken, “Büyük dağlar yerinde dursun. Küçük dağları ben yarattım” edasıyla dolaşır, önüne gelene bağırır, herkesi kalaylardı. Günümüzde de Karun’a özenen siyasetçiler yok değil. Önüne gelene fırça basan, kral olmadığı halde kral edasıyla dolaşan bu siyasetçilere dünyanın fani olduğunu hatırlatmak babında Karun’un sonunun ne olduğunu anlatmak isterim.

En mutlu kişi son nefesini verirken belli olur

Bir gün, Atina’dan Lidya ülkesine gelen bilge Solon, Kral Karun’a misafir olur. Karun ona göz kamaştırıcı hazinesini ve halkının üzerindeki otoritesini gösterdikten sonra “Dünyanın en mutlu kişisi kim?” diye sorar…

Solon “Dünyanın en mutlu kişisi Atinalı Tellus’tur” cevabını verir.

Oysa Kral Karun, Solon’un “Sensin” demesini bekliyordu…

Kral Karun “Başka kim?” diye yeniden sorar… Solon bu defa “Argoslu Kleobis ve Bito…” diye cevap verir.

Kral Karun, fena halde bozulur, “Sen benim gücümü, kudretimi, zenginliğimi görmüyor musun be adam? Benden daha mutlu bir insan olabilir mi?” diye bağırır.

Bilge Solon tebessüm eder:

“Sayın Kralım, sen dünyanın en güçlü adamlarından birisin, dünyanın en zenginisin. Ancak… Büyük servet sahibi olan kişi, yalnız günlük ihtiyacına yetecek kadar geliri olan kişiden daha mutlu değildir. Bu zenginlik mutluluğa yetmeyebilir. En mutlu insan olup olmadığını ancak senin sonunu gördükten sonra söyleyebilirim!”

Ateşte kızarmak üzereyken gerçeği anlar

Aradan yıllar geçer. Pers Kralı Kirus M.Ö. 546’daki savaşta Kral Karun’u yenip tutsak alır… Odunları yığdırır. Dünyanın en zengin adamını odunların üzerine oturtur.

Odunlar ateşlenmek üzereyken, Karun:

“Solooon! Ah Solon! Sen haklı çıktın!” diye haykırır.

Pers Kralı Kiros “Niye böyle bağırdın?” diye sorunca Karun, Solon’la arasında geçen konuşmayı anlatır ve “Gerçekten bir insanın sonunu görmeden onun mutlu olup olmadığı anlaşılamaz.” der.

Kiros, odunları yaktırmaz, onu tutsak olarak Persepolis’e götürür. Karun, ömür boyu bir köle olarak yaşar. Günümüzde de Karun olmaya özenenlere ibret olacak bir efsane değil mi? Bu babı da Ermişlerin en mütevazı isimlerinden Koca Yunus Emre’nin şu sözleri ile tamamlayalım mı?

Uşak Öğretmenevi'nin merkezdeki binası dökülüyor! Binayı öğretmenler kullanamıyorlar! Uşak Öğretmenevi'nin merkezdeki binası dökülüyor! Binayı öğretmenler kullanamıyorlar!

'Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi, malda yalan mülkte yalan, var birazda sen oyalan.”

Editör: TE Bilişim