Tarih ve efsane dolu bir Pazar gezmesi

                                                                         Salih KILINÇ

Uşak Merkez ilçeye 10 kilometre uzaklıkta bulunan Kayaağıl Köyündeki tarih ve doğal güzellikler turizme açılmayı bekliyor. Her bir yerinden tarih ve efsane fışkıran köydeki 2 bin 400 yıllık Asar, Gelin Kayaları ve İtecik Laleleri son zamanlarda Uşak Belediyesi tarafından açılan termal tesislerin yanında sönük kalsa da güzelliklerin,i ve ihtişamlarını koruyor. Asar Tepesindeki kaya evi, olarak kullanılan mağaralarda hala insan kemiklerine rastlanıyor.

1934 yılına kadar,köyün şimdiki yerleşim yerinden 2-3 km güneyde,kayaların arasında yaşayan Kayağıl halkı biraz cahilliğin,biraz geleceği görememenin,biraz da kaderin kurbanı olmuş neredeyse,Daha güvenli olduğu gerekçesiyle ağıl(hayvan barınağı) biçiminde dizayn edilmiş kayaların arasında yaşayan halk,doğaya ve onun gücüne,kutsallığına saygı duymamanın cezasını hissetmiş iliklerine kadar Ağaçları keserek ormanı yok eden halkın başına salgın hastalıklar musallat olmuş.Köyün gençleri 18-20 yaşlarına gelmeden ölmeye başlamışlar.Bir süre sonra uyanan kayağıl halkı "Biz demişler hata ettik;ağaçları kesmemeliydik.Başımızdaki bela bundandır."kayaların kucağında süren güvenli ,mutlu,huzurlu günler sona ermiş böylece.Halk,civar köylere ve köyün bugünkü yerine göc etmeye başlamış. Ayrıca Köyün Tarihi Kral Yolu üzerinde bulunması da Kayağıl köyünün tarihi önemini artırıyor. Tarihinden gerekli tecrübeyi alan Kayağıl halkı,1935'te kurdukları yeni köylerini Uşak'ın en çok ağaçlandırma yapılan köyü konumuna getirerek tarihiyle barışmaya çalışıyor. Doğa Ana da Kayağıl halkının bu hassasiyetine duyarsız kalmayıp onlarla salgın hastalık yerine en cömert incilerini sunuyor Kayağıl topraklarında.

Uşak Belediyesi tarafından 2013 yılında hizmete açılan Termal tesisler köyün popülerliğini artırsa da, buradaki 2 bin 400 yıllık tarihi miras da turizme açılmayı bekliyor. Gelin bu tarihi yerlerde zamana doğru bir yolculuk yapalım.

Asar Mağaralarında insan kemikleri duruyor

Köyün güneyinde yer alan Asar tepesi 2 bin 400 yıl önce bu topraklarda yaşayan Lidya Uygarlığına ev sahipliği yapmış. Mağaralar oyularak ev haline getirilmiş. Zaman içerisinde meydana gelen deprem, sel baskını erozyon gibi doğal olaylar vbuaradki yerleşim alanlarında tahribat meydana getirmiş. Ancak en büyük tahribatı ise tarihi eser kaçakçıları ve define avcıları vermiş.

Ayakta kalan mağaralara girdiğimizde hala bozulmayan yerleşim yerlerine rastlamak mümkün. Bazı mağaralarda insan kemikleri olduğunu tahmin ettiğimiz kemiklere rastladık. Büyük bir olasılıkla bir çocuk ya da kadına ait bir leğen kemiği mağara içerisindeki mezarda karşımıza çıktı. Mezarlıktan söz açmışken tepedeki bir mezar dikkat çekti. Köylülerin verdiği bilgilere göre; Lidyalılar döneminde Asar Tepesinde kurulu kaya şehrin  beyi, valisi ya da en zengin insanı kendi portresini dev kayaya oydurmuş. Ağız kısmını da mezar yaptırmış. Ancak mezarın hemen girişinde bulunan mezara bu varlıklı ve saygın kişilerin vefatı halinde hizmetçileri gömülürmüş. O dönemde ölülerin tekrar dirileceğine inanılırmış.  Dirildikleri zaman hizmetçiler de dirilip saygın kişilere hizmet etsin diye mezarın girişine gömülürmüş. Bir rivayete göre, hizmetçiler, o saygın kişi öldüğünde buraya diri diri gömülürmüş. Rivayet tabi kesin bilgi yok. Demek ki işçi emekçi tayfasının yaşarken ölmesi o dönemden kalmaymış.

Neyse Efendim, imtiyazlı sınıfın mezarı bile o zaman yine farklıymış. Adamın kafasının şeklini oyduğu ve ağzından girilen mezarın en dibi ve en görkemli yerinde bu saygın kişinin mezarı yer alıyor. Duvarda bir oyuk var. Bu oyuğa, dirilince kullanacağı su tası, tarak ihtiyaç duyacağı malzemeler konurmuş. Başucu tarafında eşinin, solunda da çocuklarının mezarı yer alırmış.

Bu kaya şehrin arasındaki taş döşemeli yollar da bize antik Efes Kentini hatırlattı. Tabi büyük bir kısmı tahrip olmuş. Zirvede, “Kak” dediğimiz su çanakları dikkatimizi çekiyor. Muhtemelen buraları hayvanlar su içsin diye kayalar oyularak yapılmış.

Zirveden Kayağıl Köyü ve yemyeşil bir ova ruhumuza huzur veren bir tablo sergiliyor. İtecik Tepesi de tüm heybeti ve güzelliği ile tam karşımızda duruyor. Heyecanlı bir yürüyüşle aşağı iniyoruz. Burada çok büyük bir mağaraya rastlıyoruz. Köylüler buranın eskiden bir kilise ya da ibadethane olduğunu söylüyor. Bu büyük mağaranın içinde eski ve kullanılmayan bir kağnı karşımıza çıkıyor. Asardaki tüm mağaralar, kaçakçılar tarafından tahrip edilmiş. Avcılar ve çobanlar da içeride ateş yakınca her yer simsiyah olmuş ve duvarlardaki şekiller yok olmuş.

Uşak'taki zammın özeti: CHP 1 TL’ye çayın altına gizledi; AK Parti olur verdiği karara karşı çıktı! Uşak'taki zammın özeti: CHP 1 TL’ye çayın altına gizledi; AK Parti olur verdiği karara karşı çıktı!

“Allah’ım beni ya taş et ya kuş et”

İkinci durağımız Gelin Kayası oluyor. Kayağıl Köyünün Uşak çıkışında araçlarımızı bırakıp Gelin kayasına tırmanıyoruz. Yaklaşık 2 kilometrelik zorlu bir tırmanışa geçerken, dereleri geçiyoruz. Ekipten kimileri düşüyor kalkıyor ve hedefe ulaşıyoruz. Burada hemen gelin kayalarının öyküsünü size aktarayım:

“Kayaağıl Köyüne bağlı Karabol Mahallesi tarafından dünya güzeli bir kız Kayaağıl Köyünde birisi ile evlendirilir. Ancak evleneceği adamı hiç görmeden gelin ederler. Gelin Hanım düğün konvoyu ile at üzerinde damadın yaşadığı köye doğru hareket eder. Köye yaklaştığında damat ve avenesi karşılamaya çıkar. Merak içinde olan Gelin Hanım, “Ağalar, evleneceğim yiğit hangisidir? Bana bir yol gösteriverin hele” der. “Aha şu” diye damat Beyi gösteriverirler.

Damadı çirkin ve yaşlı bulan Gelin Hanım, “Allah’ım beni bu adama karı edeceğine ya taş et ya da kuş et” diye yalvarır. Masum genç kızın isteğini kabul eden Cenabı Allah genç kızı at üzerinde düğün konvoyu ile birlikte taş eder. İşte bu Gelin kayaları taş olmuş düğün konvoyudur.

Ancak, kayalar ne ata ne insana benzemektedir. Köylüler doğanın kayaları aşındırdığını yaşlıların bu kayaların taşa ve ata benzediğini söylediğini bize aktarır.

Beyaz laleler kan rengini alır

İtecik Dağı eteğinde yetişen top lalelerinin güzelliğinin dünyada hiçbir lalede olmadığına inanılır. Laleler Mayıs ayında açtığı için İtecik dağı eteklerine gitmedik. O eşsizi lalelerin açtığı Mayıs ayında gitmeyi kararlaştırdık. Ancak, ben yine de sizlere İtecik Lalelerinin öyküsünü anlatmak isterim:

Yıl 1922 Yunan orduları İtecik dağları eteklerinde bulunan Kuvay-ı Milliye hatlarına saldırmakta, ne kadar şiddetli saldırırsa saldırsın buradaki savunma hattını bir türlü kıramamaktadır. Bu savaş arasında Ramazan Bayramı (Ya da Kurban) gelir. Komutan, yerel milis güçlerine bayramda yakınlarını görmeleri için izin verir. Günümüzde olduğu gibi o döneminde hayınları boldur. Bu hayınlardan birisi Yunan Ordusuna, “Koşun gelin Türkler zayıfladı” diye haber uçurur.

Yunan Orduları saldırıya geçtiği anda üç genç kardeş un öğütmek amacıyla değirmene buğday götürmektedir. Yunan ordularıyla bu üç yiğit kardeş öyle bir cenge tutuşur ki, mübalağa bir cenk olur. Üç yiğit çarpışa çarpışa İtecik Dağlarının eteklerine çekilir. Yunanlara da epey zayiat verdirirler. Her biri dağın eteklerinde can verir. İşte bu üç yiğidin kanları o güne kadar beyaz açan lalelere bulaşır. Bu olaydan sonra beyaz açan laleler sürekli kan kırmızısı açamaya başlar.

Her bir tarafı tarih, her bir tarafı efsane olan Kayağıl Köyü, Uşak’ın görülmeye değer en güzel yerlerinden bir yeri. Ne yazık ki burada yatan tarihi ne Uşaklı biliyor, ne de yetkilisi. Bir Pazar gittiğimiz bu gezide bana eşlik eden Araştırmacı yazar Mehmet Keyvanoğlu’na Hasan Hüseyin Çakın’a, Ömer Aşçı’ya, Ceyhan Bitik’e,  Ömer Kahya’ya teşekkür ederim.  Doğa da tarihin derinliklerine doğru değişik bir yolculuk yaptık.

Editör: TE Bilişim