Tırmanmışız höyüklere İndina Jones bizi kıskanır (2)

Uşak tarihi ile kafayı bozan Alp Arslan Dur, bir yıl evvel internetten Yunan arşivlerinden bulduğu Uşak’ta çekilmiş bir fotoğrafın yerini 94 yıl sonra buldu ve Evren Ünlü ile birlikte fotoğrafın sırrını çözdü. Selçikler Beldesinde kaderine terk edilmiş el işi göz nuru konak Hasan Hüseyin Çakın’ı kahretti. Selçikler mezarlığındaki boncuk gözlü Nebahat beni bir daha kederlere boğdu. Ben höyüklere tırmanırken görseydi İndina Jones kafayı yerdi. Bu kadar doğal güzelliğe ve tarihi dokuya sahip olan Selçikler Beldesi. bu perişan görüntüyü hak etmiyor.

                                                                      SALİH KILINÇ (GEZİ YAZISI)

Hacım Köyündeki canlarla esenleştikten sonra yola yeniden revan olduk. Kökez Köyünde kısa bir su araştırmasından sonra, oldukça güzel sayılacak bir havada baharın tadına çıkararak yolumuza devam ettik. Gelinlik kızlar gibi süslenmiş, çiçek açan badem ve erik ağaçları, tarlada pancar ve haşhaş çapalayan kadınlar, otlayan koyun ve davar sürüleri içinde ruhumuzda yaşadığımız kalem yazmaz bir dinginlik içerisinde Selçikler Beldesine ulaştık.

Uşak Çocuk Kent, Erdoğan'ın sesini taklit eden Muhammet Nur Nahya'nın da katılımıyla açıldı Uşak Çocuk Kent, Erdoğan'ın sesini taklit eden Muhammet Nur Nahya'nın da katılımıyla açıldı

Selçikler Beldesinin yolları düzgün, suyu, elektriği her bir şeyi tastamam ama tarihi zenginlikleri yerlerde sürünüyor. Köyün meydanındaki tarihi çeşmenin yarısı yükselen yolun altında kalmış. Çeşme akmıyor. Üzeri ciyak renklerle boyanmış, kitabesi okunmuyor. Çeşmenin karşısında bulunan eski bir köy konağı zamana karşı tüm direncine rağmen son nefesini vermek üzere. Konağın ahşap işçiliğinin doruğa çıktığı kapı ve diğer ahşap aksamlarına kim bilir hangi kara sevdalı usta, sevdasını tek tek işledi? Hasan Hüseyin Çakın Ağabeyimiz bu duruma isyanını şu sözlerle dile getirdi:

“Konaklar yaptırdım döşetemedim”

“Burası, bir aileye ait eski bir köy konağı.Köy konağının birinci. katı giriş kapısı ve misafir odasının iç duvarları tavanları ve pencereleri ince oyma motiflerle bezenmiştir. Eski yıllarda Köylerde köy konakları örf adet ve geleneğimiz bakımından çok büyük önem arz etmekteydi.Eski yıllarda yollarımızın bozuk ve ulaşım vasıtalarının bulunmamasından dolayı.Uzak köylerden şehre alışverişe giden esnaflar ve köye gelen misafirleri ağırlamak için köylerde her aile bir köy konağı yaptırır.Köye gelen misafirini bu odada ağırlar akşam yemeğinde her türlü yiyecek ve içeceğini getirir, birlikte yenir içilir köylü vatandaşlarla birlikte geç saatler kadar sohbet edilirdi....Birde köy odalarında gençler toplanır,iddialı oyunlar oynanır sohbetler yapılır,yenilen taraf ertesi gün akşam yemeğini hazırlar,köydeki gençlerin çoğu bu sohbetli oyunlara katılar keyifle yapılan şakalarla yemekler yenir.Yemekten sonra yine oyunlara devam edilirdi.Benim hatırlayabildiğim odanın yakınındaki ev sahipleri dini bayramlarda namazdan sonra Köy odasına çeşitli yemekler getirilir ,bayramlaşma yapıldıktan sonra birlikte bayram yemekleri yenilirdi.....Zaman içinde Köy yollarının kalitesinin artmasından dolayı odalara misafir gelmez olduğu gibi yeni yetişen gençlerinde köy odalardaki keyifle yapılan sohbetli oyunları bilmedikleri için köylerdeki bu örf ve adetlerimiz yok olmuştur. Ahşap oymacılığı, çeşitli cinsteki ve ebattaki tahta parçalarının kesip el aletleri ile oyarak veya derinleştirerek yapılan bir sanat dalıdır.İnce ahşap oymacılığına NAHT oyma işini yapan ustalara NAHTHAT denir. Göz nuru el melekesi ve tecrübe ile çok iyi düşünerek yapılan bir meslektir. İşte Uşak'ta naht oyma sanatı çok kaliteli olmasa da bazı köylerimizde çok güzel işlemeli köy odaları ve gelin odalarına rastlamaktayız.Bu oymacılık Naht sanatının Uşak'ta en güzel bir örneği Uşak Sivaslı ilçesi Selçikler kasabasında bir köy odasının iç duvarları,dolapları,Yüklük,Ocaklık davlumbazı,tavanının çeşitli motiflerin en güzel şekilde işlenmiştir.Ayrıca maket ve sabunluk kenarlarına küçük işlemeli korkuluklar da yapılmış olduğu için odanın içinin oyma işçiliği daha da dikkat çekmektedir.......Böyle içi kaliteli oyma işçiliğine sahip bir köy konağını Selçikler belediyesinin satın alarak,güzel bir restorasyondan sonra koruma altına almaması şaşkınlık vericidir.Çünkü bakımsızlıktan yıkılacak hale gelen şahılara ait olan bu köy konağı Selçikler kasabası meydanında olduğu için görüntü kirliliği de yapmaktadır.Oysa Şahane bir restorasyon yapılsa,Selçiklerde bulunan Sebaeste antik kentine gezmeye gelen yerli turistlerin ilgi duyarak gezecekleri bir mekan olacaktır.”

Hasan Hüseyin Çakın 21 yıldır belediye Başkanlığı görevini yürüten Selçikler Belediye Başkanı Osman Çakar’a da inceden selam göndererek, TOKİ, Kültür Bakanlığı gibi kurumlarla işbirliği yaparak tarihi eserleri koruyabileceğini hatırlattı.

Bu arada geçmişte, Osman Çakar Başkan’ın Selçikler’i tanıtmak için canla başla çalıştığı dönemlerde festivaller düzenlediği, cennetten bir köşe olan “Cıngıl Çayırı” tam bir çöplük haline dönmüş çok çirkin bir görünüm sergiliyordu.  Roma döneminde Anadolu’nun en önemli 12 kentinden birisi olan Sabeste harabeleri kendi haline terk edilmiş, ZEKA dan alınarak dikilen tabelalar hurdaya çıkmış, tam bir harabe ve çöplük haline gelmiş.

Sebaste (Selcikler) : Sebaste şehri, Roma İmparatoru Augustus tarafından M.Ö. 20 yılında Sebaste adıyla kurulmuştur. Roma döneminde 12 önemli şehirden biridir. M.S. 9. yüzyılda yakın çevresindeki kentlerin piskoposluk merkezi haline gelmiştir. En görkemli çağlarını Bizans döneminde yaşayan kentte büyük ve küçük olmak üzere iki kilise bulunmaktadır. Sebaste antik kenti, Uşak İline 32 km, Sivaslı İlçesine 2 km. uzaklıktaki Selçikler köyündeki yerleşim alanı üzerindedir. Köyde tepe mahallesinde bir höyük tespit edilmiştir. Burada önceden yapılmış olan araştırmalarda İ.Ö. 4 bin yıllarına ait buluntulara rastlanmıştır.”

Sabeste hakkında tüm bilgi bu kadar. Bu antik kenti ve 2 kilomere kadar ilerideki Büyük ve küçük höyükleri ortaya çıkaran merhum Prof. Dr. Nezih Fırat, vefat ettikten sonra buralarda çok ciddi bir çalışma yapılmadığı anlaşılıyor. Köylülerin verdiği bilgilere göre, Sabeste’den höyüklerin bulunduğu 2 kilometrelik mesafede yer altı tünelleri varmış.

Boncuk gözlü kızın yürek dağlayan öyküsü

Sabeste kentinden Selçikler Belde mezarlığına geçiyoruz. Üzerinde Türk bayrağı olan bir mezar görüyorum. Üzerinde, “Erzincan Üniversitesi mezunu Sosyal Bilgiler Öğretmenlik Bölümü Mezunu Nebahat Nacak” yazıyor.

Nebahat, kan kanseri(Lösemi) hastalığına yakalanmış, hiç öğretmenlik yapamadan tedavisi ile uğraşmak zorunda kalmıştı. 2009 yılında tanıdığımda mavi, boncuk gözlü, ince, selvi boylu narin dünya tatlısı bir kızdı. Sessiz ve sürekli gülümseyen kaderine razı olmuş bir hali vardı. Onu ilk haberleştiren ve ilik nakli yapılmadığı takdirde yaşamını yitireceğini kamuoyuna duyuran bendim.  Nebahat’ın annesi Emine ve babası Nevzat’ın evlat bakımından yüzleri hiç gülememişti.

Nacak çifti, evlat acısını tam dokuz kez yaşadı. Emine-Nevzat Nacak çifti, 1960'da evlendi. 4 yıl sonra ilk çocukları Arzu dünyaya geldi, ancak fazla yaşamadı. Daha sonra Cennet adı verilen iki kız bebek, ardından Baykal, Alim ve Sultan adlı çocuklar da doğduktan kısa süre sonra hayatını kaybetti. Emine Nacak, 3 çocuğunu da karnındayken yitirdi. Aileye bebeklerin kan uyuşmazlığından öldüğü söylendi. Yeniden çocuk sahibi olmak isteyen ve uzun süre tedavi gören Nacak çifti, evliliklerinin 26'ncı yılında Nebahat'ı kucaklarına aldı. Küçük kızın doğar doğmaz kanı değişti. Çiftin üzerine titrediği Nebahat, Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü üçüncü sınıfta eğitim görürken rahatsızlandı. Aslında mezun olamamıştı.

O dönemde genç gazeteci dostum ve şimdiki Yazı İşleri Müdürüm Ali Araslı ile zamana karşı acımasız bir yarışa girip, Boncuk gözlü Nebahat’ kurtarabilir miyiz? Diye çırpınmaya başladık. O dönemde Aile ve kadından Sorumlu bakan Aliye Kavaf Uşak’a gelmişti. Yardım etmesi içi Boncuk  kızımı tanıştırdık. Ne yaptıysak olmadı. O boncuk gözlü fidan 24 yaşında 9 kardeşinin yanına gitti. Azrail’e kim karşı koymuş ki biz koyalım?

Fotoğrafın sırrı 94 yıl sonra çözüldü

Bizim çakma İndina Jones’lardan Alp Arslan Dur, Uşak hakkında internetten araştırma yaparken, 1921 yılında bir Yunan fotoğrafçısının işgal altında bulunan Uşak’ta çektiği bir fotoğrafa rastlıyor. “Bu fotoğraf Uşak’ın neresinde çekildi?” Bu soru bir yıl boyunca kafasını kurcalıyor, yemeden içmeden kesiliyor. Bir rivayete göre bu sorunun cevabını araştırırken bir yıl içinde 120 gram kadar da bir kilo kaybı yaşıyor. Selçikler Mezarlığında 94 yıllık fotoğrafın sırrını çözüyor. Gerisini Alp Arslan anlatsın:

“Yıl 1921, Yunan fotoğrafçısı Selçikler mezarlığındaki kalıntıyı görüp fotoğraflıyor. Geçen pazar günü yolumuzu Hacim Köyü ve Selçikler kasabasına çevirmiştik. Selçikler Kasabası ve Sebaste şehrine ait iki kilise kalıntıları inceledikten sonra Selçikler mezarlığına girdik. Aklımda o an için bu fotoğraf karesi yoktu lakin fotoğrafı biliyordum. Yunanca yazıları okutması için Evren Ünlü kardeşime yolladım. o da sağ olsun fotoğrafı okutup gruba paylaşmış. Tercüme olarak "Türk Mezarlığı'nda eski Yunan eserleri Sivaslı" yazılmış. Ancak ben fotoğrafı daha önce arşivime alırken Selçikler olarak kayıt etmiştim. Evren aksi yönde görüşler sununca karamsarlığa düştüm.

Fotoğrafı Nasıl Çözdüm?

Aslında Evren'in paylaştığı notta gizli idi.. Ne diyordu "Türk Mezarlığı'nda eski Yunan eserleri Sivaslı" defalarca bakmama rağmen fotoğrafçı o gün neye hitaben çekmişti anlayamamıştım. Dün tercüme üzeri bir anda ışıklar patladı. Bana antik kalıntılara bak diyordu? Bunun üzerine hemen Yunan fotoğrafındaki kalıntıyı buldum ve Selçikler mezarlığındaki kalıntı ile karşılaştırdım tıpa tıp tutuyordu. Bunun ile yetinmeyip solda görülen ince uzun Osmanlı mezar taşları da tutuyordu. işi biraz daha abartıp sağdaki büyük Selçuklu mezar taşları olduğuna inandığım mezar taşlarını da karşılaştırdım her şey tıpa tıp tutuyor önünde ise bir de fotoğraf çekilmişim şan eseri.”

İndina Jones İş başında

Rotamıız, köyün güney tarafına düşen Çingil Çayırının etrafındaki alan nekropol sahası olarak tespit edilmiş burada üç ayrı tümülüse çevirdik. Bunlardan ikisi mezarlığın yanında bunlar küçük tümülüs, diğeri de Yıldıztepe Mahallesi’nin bulunduğu büyük Tümülüs olarak tanımlanıyor. Bu Tümülüslerde yapılan kazı, sondaj ve araştırmalarda İlk Tunç ve Kalkolatik dönemlere ait buluntular elde edildiğini ve bu tümülüslerin daha önce açılarak tahrip edildiğini de öğreniyoruz. Ancak, yine köylülerin verdiği bilgiye göre, merhum Prof. Dr. Nezih Fırat ve ekibi 1950 yılların sonunda açmış ve içindeki her şeyi devlete kazandırmış. Sonraki kaçak kazılarda ise sadece tahrip edilmiş.

Tümülüslere tırmandık. Gerçekten de tarihe yolculuk yaparken, kendimizi İndiana Jones gibi hissettik. Bir kamçımız eksikti. O koca gövdemle uzun bir aradan sonra dağlara tırmanmanın zevkini yaşadım.

Can dostlarla tarihin derinliklerine ve gizem dolu efsanelere yolculuğumuz inşallah devam eder. Amacımız, Uşak’ın tarihi ve doğal güzelliklerini gündeme getirerek başta Uşaklılar olmak üzere tüm cihana tanıtmak.

Ancak, bazen sizin niyetiniz ne olursa olsun, karşınızdakinin ne anladığı da önemlidir. En yakın eşimiz dostumuz, “O kadar yırtınıyorsunuz? Hazine falan bulabiliyor musunuz?” gibi aptalca sorular soruyor. Gittiğimiz yerlerde, yıllardır kaçakçılar fink attığı için bize sadece çığırtkanlık yapmak kalıyor.

Çevreyle verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür diliyoruz. Konuyla ilgilenmesi gereken resmi ilgisizler de grubumuzun tarih yolculuğunda aktardığı fotoğraf ve tespitlerden rahatsız oluyor ki, “İşte sizin gezileriniz tarihi eser kaçakçılarına yol gösteriyor” gibi saçma sapan önümüzü kesmek isteyen amaç taşıdığı belli olan gerekçeler öne sürüyor.  Oysa defalarca belirttim. Bunca yıllık gazetecilik yaşamımda Uşak’taki tarihi mekânları ben hep kaçakçıların operasyonlarından sonra haber amaçlı gittiğimde öğrendim.  Onun için Uşak tarihine sahip çıkması gereken ilgili makam ve kişiler rahatları bozulmasın diye abesle uğraşacaklarına biraz rahatlarından fedakârlık edip, Uşak’ın tarihi ile ilgili proje hazırlamalı ve bu tarihe sahip çıkmalı” diye düşünüyorum.

Editör: TE Bilişim