Uşak’ın Eşme ve Ulubey sınırlarındaki Kışladağ’da siyanür liçiyle altın madeni üretimi yapan TÜPRAG Metal Madencilik ve Türkiye Altın Madencileri Derneği Başkanı Mehmet Yılmaz,  çevre ve enerji bakanlıklarından yana eskisi kadar dertlenmediklerini belirterek, “Orman tarafında çok ciddi bir sıkıntımız var. Orman tarafında çok endişeli davranılıyor. Oysaki madenciliğin orman alanlarındaki varlığı binde 2,9. Türkiye’deki orman alanlarının sadece binde 2,9’unda madencilik yapabiliyoruz. Kritik dönemlerden geçerken siyaset kurumu çok kolay geri adım atabiliyor. Eskisi kadar dik duramıyor” dedi.

Uşak Çocuk Kent, Erdoğan'ın sesini taklit eden Muhammet Nur Nahya'nın da katılımıyla açıldı Uşak Çocuk Kent, Erdoğan'ın sesini taklit eden Muhammet Nur Nahya'nın da katılımıyla açıldı

Dernek olarak bir dizi algı çalışması yaptıklarını belirten Yılmaz, “Vatanseverlik madenciliği yok etmek değil ki, madeni yok etmek kaynağı dışarı aktarmaktır. Biz yanlış yaptık ama bir 10 yıl bu algıyı iyi yönettik. Ta ki bu Alados olayında gördük ki biz boşlamaya başlamışız. Yine o yapmış ben de yaparım, burayı da boş verin o noktaya gelmişiz. Şimdi bu algı işine önem vermemiz lazım. Bu konuyla ilgili Türkiye Madenciler Derneği olarak bir algı yönetimiyle ilgili bir çalışma yaptık” dedi.

Son dönemlerde su kaynaklarına zarar verdiği iddiasıyla gündeme gelen Uşak Kışladağ’daki altın madenin işletmecisi TÜPRAG Metal Madencilik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz, Türkiye Altın Madencileri Başkanı unvanıyla katıldığı bir programda siyanürle altın madenciliği ve sektörün durumuyla ilgili açıklamalar yaptı. Dünya Gazetesi’nden Özge Yavuz, Vahap Munyar ve Şeref Oğuz’un katıldığı  “Türkiye’de Altın Madenciliği, Altın Sohbetler” programında, konuşan Mehmet Yılmaz, sektörün durumuyla ilgili değerlendirmelerin yanı sıra, siyanürle altın madenciliği ve ormanlık alanlardaki maden sahalarına da değindi.

Türkiye’nin ortalama yıllık 40 ton altın üretimi yaptığını belirten Yılmaz, “Biz dünya üretiminin yüzde 1’iyiz, 40 ton yıllık üretimimiz var. Dünya ölçeğinde nereye gelebiliriz diye düşünüyoruz. Biz hep diyoruz, Türkiye’nin 6 bin 500  ton altın madeni potansiyeli olabilir. Şu anda geriye 5 bin ton bulunmayı bekliyor. Bunun yıllık üretimi biz çok rahat 70 ila 100 ton kapasiteye sahip olabiliriz. 5 bin ton altın 275 milyar dolar demek ve çok ciddi bir yer altı potansiyelimiz var. Bugün 39 buçuk tonluk bir üretimimiz var” dedi.

“ÇEVRE VE ENERJİ BAKANLIKLARINDAN ESKİSİ KADAR DERTLENMİYORUZ, ORMAN TARAFINDA ÇOK CİDDİ SIKINTIMIZ VAR”
Şeref Oğuz’un “70 tona çıkmak için sermaye mi eksik?” sorusuna yanıt veren Yılmaz, şöyle konuştu: “Bunun önünde insan gücü olarak hiçbir eksiğimiz yok. Çok iyi mühendislerimiz var ve dünyanın 4 bir yanında çok mühendis gördüm. Çok iyi bir mevzuatımız var. Çevreyi korumak ve üretim kayıplarını takip etmek için de hiçbir sıkıntımız yok. Bizim çok temel 2 sıkıntımız var, 1 tanesi sermaye ve 1 tanesi de devletin halen daha da hızlanması. Bunu yavaşlatan unsurlardan bir tanesi orman bakanlığının mevzuatı. Bakın enerji ve çevre bakanlığından eskisi kadar dertlenmiyoruz.  Orman tarafında çok ciddi bir sıkıntımız var. Orman tarafında çok endişeli davranılıyor. Oysaki madenciliğin orman alanlarındaki varlığı binde 2,9. Türkiye’deki orman alanlarının sadece binde 2,9’unda madencilik yapabiliyoruz. Ama baskı grubu özellikle iktidarlar üzerinde, bu kritik dönemlerden geçerken siyaset kurumu çok kolay geri adım atabiliyor. Eskisi kadar dik duramıyor. Güvenlik soruşturmaları konusunda halen sektörün çok ciddi sıkıntısı var. Güvenlik soruşturması 1 ayda çıkan da var, 1 yıldır bekleyenini de biliyorum. Bu aşama madencilik sektörünü çok ciddi etkiledi.
Bundan 6 yıl önce 5 bin ruhsattan bahsederken şimdi binlere düştü. Bunun başka etkileri de var. (Genel maden ruhsatlarından bahsediyor). Adam ruhsatı alıyor 20 yıl hiçbir şey yapmadan üzerinde oturuyor. Bu da doğru değil. Biz bir perspektif yaptık ve Cumhurbaşkanlığına önümüzdeki 10 yıl içinde 100 ton altın üretebiliyor hale gelmek için yol haritasını çizdik” diye konuştu.

“10 YIL BOYUNCA ALGIYI İYİ YÖNETTİK, ŞİMDİ TEKRAR BU ALGI İŞİNE ÖNEM VERMEMİZ LAZIM”
Yine Şeref Oğuz’un “Madem 100 ton altın madeni çıkarma kabiliyetimiz var niye çıkarmıyoruz?” sorusuna yanıt veren Yılmaz, şöyle konuştu: “Biz bunu her yerde diyoruz. Önce insan, sonra çevre ve ondan sonra madencilik yapalım. İçimizdeki çürük elmalara da tolerans göstermeyelim. Aslında çok daha önemli şeyler var. Toz, gürültü bunlar da var. İleri giden ülkelerin tamamı, Avustralya, Kanada, ABD, Çin ve Rusya durmaksınız topraklarındaki altının tamamını döküyorlar. Yerimiz mi dar yenimiz mi dar sorusuna yanıt olarak, bence matbaanın geç girmesiyle bu işin arasında bir fark yok. Halen daha hurafeler var. Etrafımız çöl olacak diyorlar. Benim Kışladağ madeni 16 yıllık maden, etrafında bir tane canlıya zarar vermesi söz konusu değil. Sanırım algıyı yönetmekte zayıfız. Türkiye’de başlangıç çok kötü yapıldı. Ben o zamanlar yeni mezun olmuş ve başlamıştım. 1990’lı yılların başıydı. Devlet bana iznimi vermiş, ruhsatımı aldım, adamın arka bahçesini de patlatırım diye girildiğinde bu algı oluştu. Sonra gelen işletmelerde yoğurdu üfleyerek yemeyi öğrendik. STK baskısı olmayan her hangi bir tesiste işletmeci istediği gibi davranır. Ancak doğruyu gördükten sonra diyalektiğe inanarak, öyle davranmaları lazımdı. Bunlar bizden farklı değiller ve yaşama aynı pencereden bakıyorlar. Biz Atatürk’ün çizdiği yoldan yürüyoruz, onlar da aynı. Vatanseverlik madenciliği yok etmek değil ki, madeni yok etmek kaynağı dışarı aktarmaktır. Biz yanlış yaptık ama bir 10 yıl bu algıyı iyi yönettik. Ta ki bu Alados olayında gördük ki biz boşlamaya başlamışız. Yine o yapmış ben de yaparım, burayı da boş verin o noktaya gelmişiz. Şimdi bu algı işine önem vermemiz lazım. Bu konuyla ilgili Türkiye Madenciler Derneği olarak bir algı yönetimiyle ilgili bir çalışma yaptık. Bu konuyu sayın Bekir Ağırdır’a da anlattım. Toplumun yüzde 80’i madencilik vazgeçilmez bir sektör olduğunu ve yüzde 20’si de çevreye zarar vermemek kaydıyla madenciliğin yapılması taraftarı. Demek ki kamuoyunda böyle bir altlık var. Bu ciddi bir sektör”.

“SİYANÜR SÜRÜNDÜRMEZ, DİREK ÖLDÜRÜR”
Özge Yavuz’un da “Altın siyanürle mi aranıyor, siyanür konusunu anlatır mısınız?” sorusuna cevap veren Yılmaz, “Tam yerinde algı yönetimini konuşuyorduk. Biz hala şunu kıramadık. Kamusundan medyasına, özel sektörden STK’sına, siyanürle arama yapıldığına dair algıyı kıramadık. Biz aramanın hiçbir aşamasında siyanür kullanmayız. Bizim aramamızdaki en büyük aşama sondaj aşamasıdır. Su ararken yaptığımız faaliyetin yüzde 80’i aynıdır. Bu Bergama’daki ilk dönemde yaşanmış ve kökünün kazınması çok zor olan sloganvari bir söz. Ancak işletmeye geçtiğimizde, 130 ve 140 yıl önce terk edilmiş olan bir amalgasyon yöntemi vardı. Siyanürle ayrıştırma prosesü var ve bu literatüre yerleşmiş. Bugün dünyadaki altının yüzde 90’ının üzerindeki siyanürlemeyledir. Geriye kalan yüzde 10’u da iri taneli altındır ve bunu eski Kızılderili filminde elekle görüyoruz. Siyanür Avrupa’da yasaklanmış diye örnek verirler. Doğru değil, sadece Macaristan’da böyle bir karar alındı ve bu karar tartışılıyor. Bir çok ülkede bu iş yapılıyor. Almanya örneği verilir ve Almanya’da zaten altın yok. Madenciliğin önemi şu son Ukrayna ve Rus savaşından sonra ortaya çıktı ve Almanya şu anda kömür çıkarmayı düşünüyor. Siyanür kanserojen değildir, hatta bununla ilgili kötü de bir espri yapıyorum. Siyanür süründürmez, elektrik gibi öldürebilir. Usulüne uygun kullanırsanız sorun olmaz.”

Editör: TE Bilişim