EDİTÖRDEN/ İnsanın devletle bir araya geldiği ilk yerdir trafik. Sadece atı arabası olan değil, yayalar da trafiğin bir parçası.  Trafik kültüründen yeterince nasiplenen bir toplum olmadığımız aşikar, ki resmi araçlar da buna dahil. 

Uşak’ta karşıdan karşıya geçmek isteyen yayaya yaşama hakkı tanımıyor hiçbir sürücümüz. Ben de ne zaman böyle bir manzara ile karşı karşıya kalsam aklıma gelen bütün küfürleri çoğunlukla içimden ve bazı zamanlarda da sesli bir şekilde ifade ediyorum.

Bebek arabalı bir kadın karşıya geçmek için neredeyse torpil arayacak hale gelebiliyor. Elinden gelse yükseklerdeki tanıdıkları devreye sokacak.

Yayaya yol veren sürücünün hali ise daha beter… Arkadan hemen basılan kornalar ve yükselen yürüüü sesleri, adama ‘Allah’ım ne halt etmeye yol verdim, şimdi trafiği aksattım diye trafikten men yiyeceğim’ sözlerini ettiriyor.

Almanya plakalı bir sürücü, birinde yayaya yol verdi diye bizim 64’lülerin gazabına uğradı ve adamcağız son anda paçayı kurtardı.

Durma, yol verme, yayanın bir insan olduğunu düşünme ve trafikte nezaket kültüründen yoksun olan bir şehirde yapılacak en güzel iş, her 50 metreye bir trafik ışığı yerleştirmek olmalı.

Uşak'taki eski Başkan: Borç bu kadar değil, baksınlar yanlış varsa kendimi hapse attırırım Uşak'taki eski Başkan: Borç bu kadar değil, baksınlar yanlış varsa kendimi hapse attırırım

Her kavşak öncesine ve sonrasına yüksek bir kasisi ihmal etmemekte de yarar var.

Hatta yapabilirsek her sürücünün yanına bir trafik polisi oturtalım ki, yazılı ve ahlaki kurullara uymasını bilelimJ

NOT: Atapark’ın çevresinde yayalar resmen kabus yaşıyor, belki her sokağa ve yola 50 metrede bir trafik ışığı koyamayız. Fakat Atapark’ın çevresini her 50 metrede bir ışıklandırabiliriz.

 

 

Editör: TE Bilişim