UŞAK EŞKİYALARI:

MESUDİYELİ DOLAŞIK EFE

Araştırmacı yazar Abdurrahman Karadağ, yine adını sanını duymadığımız, ancak özellikle eski kuşaklar arasında efsane olmuş bir ismi daha gün yüzüne çıkardı.  Karadağ’a göre adı eşkıyaya çıkmış bu yiğitler, haksız yere kimsenin canına, malına namusuna dokunmuş kişiler değil. Hatta tam tersi haksızlığa, zulme karşı çıkmış yiğitlerdir.

Bu yazıya konu olan ‘Dolaşık Efe’ ismini ilk kez Sayın Abdurrrahman Karadağ’la yaptığım söyleşi sırasında duydum ve sizlerle paylaşmak istedim. Umarım beğenirsiniz.

DOLAŞIK EFE CAVIRİSTAN’DA DOĞDU

-       Sayın Abdurrahman Karadağ; Uşak’ın bu namlı efesi kimdir? 

Memnuniyetle Sayın Kılınç. Ancak dilerseniz, her zaman önemsediğim gibi önce Dolaşık Efe’nin yaşadığı coğrafyayı okurlarımıza anlatarak söz başlamak isterim. Soyu sopu nereden gelmiştir? Nerelerde yaşamıştır. Yaşadığı devirlerde ortam nasıldır? Okurlarımız bunları bilmeli ki, Dolaşık Efe’yi daha iyi kavrasın.

-       Peki, buyurun o zaman Dolaşık Efe nerede yaşamış? Kimlerdendir bilelim.

Dolaşık Efe, şimdiki adı Mesudiye, o zamanki adı ile ‘Cavırviran’ köyünde doğmuş ve orada vefat etmiştir. Dolaysı ile bu gerçek öykü merkeze bağlı Mesudiye Köyünde geçmektedir.

Mesudiye Köyü; Uşak merkez ilçeye 12 kilometre uzaklıkta Elmadağı’nın güney eteklerinde kurulmuş, şirin ve kuruluşu eski tarihlere dayanan öz be öz Türkmen Yörük köyümüzdür. Elmadağı’nın yüksek kesimlerinden doğup, köyün içinden geçen Mesudiye Çayı temiz ve serin suları ile köye hayat verir.  Köyün kıblesi hariç, üç tarafı tepelerle çevrili olup, bu tepeler kışın sert ve acımasız kış rüzgârlarına siper olup köyü kuytuda korur. Çevresindeki taş ocakları yöreye ait özellikleri ile volkanik sert ve kaba (Köfeki) taşları inşaatlarda temel ve duvar yapımında tercih edilir. Onun için Mesudiye de taş işçiliği gelişmiş olup bütün Uşak ve havalisinde taş ile imal edilen inşaatlarda Mesudiyeli ustalar tercih edilirdi.


-       Mesudiye’ye önceden niçin ‘Cavıristan’ denirdi?

Eski tarihlerde buraya; ‘Kafirviranı’ denilen kaynaklara ulaştım. Roma ve daha sonra Bizans dönemlerinde, bugünkü Mesudiye Köyünün güney kesimlerinde bir Ermeni köyünün bulunduğunu büyüklerimiz rivayet ederdi. Tarihi İpek Yolu’nun köyün biraz altından geçmesi, Elmadağı yaylalarına yakın olması, kuytu ve barınmaya elverişli olması, her mevsim temiz akarsularının olması sebebi ile konargöçer Yörükler için cazip bulunup yazlık ve kışlık yurtluk olarak tercih edilmesine neden olmuştur.

16.yüzyılda yani 1512 yılında, “Uşak Köyleri, adları, hanesi ve vergisini gösteren; T.K.A.T. D defterinin 316. Sayfasında köyün adı, “Cavıren (Cavırviranı) olarak kaydedilmiştir. 1809 tarihinden sonra Enver Paşa döneminde köy ve yer adlarında yapılan düzenlemelerde Cavırviranı adı “Mesudiye” olarak değiştirilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kayıtlarda da bu isimle yer almıştır.

DOLAŞIK EFE YERİNDE DURAMAZ HAKSIZLIĞA GELEMEZDİ

-       Bu arada o hoş sohbetinizden Mesudiye Köyünün tarihçesini de öğrenmiş olduk.  Ama isterseniz şu “Dolaşık Efe’ye gelelim. Kimlerdendir? Nerelere dolanmıştır da Dolaşık Efe unvanını almıştır?

Evet, esas konuya gelelim. Ancak gelmeden önce bu araştırmamada bana kaynak kişi olan Sayın Kadir Ay ve Dolaşık Efe’nin öz yeğeni Mehmet Yıldırım’a teşekkürü bir borç bilirim. Sağ olsunlar bana çok yardımcı oldular.

Dolaşık Efe’nin obası ve ailesi merkez Ortaköy’den Cavırviran’a hicret etmişlerdir. Bu soya; “Ahmet Çavuşlar” denir. Türkülere konu olan meşhur Çakıcı Efe ile bu aile yakın akrabadır.  Ninelerinden dolayı kök atarlı birdir. Merkez Kılcan Köyünden Dedoğulları sülalesindendir.  Bu sülale, Uşak merkez ile eski İpek Yolu (Uluyol) boyunca Dumlupınar’a kadar kök bağı kuvvetli bir sülaledir. Germiyanoğulları Beyliği döneminden, Cumhuriyet dönemine kadar köyün topraklarının çoğunluğu bu sülalenin elindeydi. Cumhuriyetin ilk yıllarında miras anlaşmazlığı yüzünden malları terekeye düşüp parçalanmıştır. Oğul evlatları; 93 harbinde Kafkaslarda, “Allahu Ekber Dağları”nda, Çanakkale Harbi’nde tükendiği için tek kızları Ayşe (Erkek Ayşe) kalmıştır. Nesepleri tükenmiştir. Dede ve Ağaoğulları en çok şehit veren ailelerdir. Bu aileler köyün kurucularıdır.

Öykümüzün kahramanı Dolaşık Efe’ye gelince; asıl adı İsmail Yıldırım’dır. Yeğeni Mehmet Yıldırım dan aldığım bilgiye göre tahminen 1925 yılında doğmuştur.  Fakir bir ailenin oğludur. Çocukluğu yokluk içerisinde geçmiştir. Varlıklı insanlara çırak (Hizmetkâr) olduğu çok olmuştur.  Bazen de koruculuk ve kır bekçiliği yaparak geçinmeye çalışmıştır. Kimseye zararı dokunmayan, eline, beline ve diline sahip naif bir yapısı vardır. Fiziki olarak ufak tefek bir yapısı vardır.  Ama yüreklidir. Haksızlığa tahammülü yoktur. Küçük yaştan itibaren hep silahla dolaşmıştır.

“Dolaşık” unvanını alması; hiç yerinde duramaz olmasından ve sürekli bir yerlerde dolaşıp turlamasından durmadan çevresini kontrol etmesinden kaynaklanır.  Sezgileri çok kuvvetli olup tehlikenin nereden geleceğini anında kestirebilen bir kişiydi.

Dolaşık Efe’nin vukuatları

İlk vukuatını askerlik görevini yaptığı Elazığ’ın Palu ilçesinde işlemiştir. Daha sonra, Ortaköylü Cıbıl Efe’nin oğlunu, Mesudiye Köyünden Gaz Ahmet’in oğlunu, Bozkuş Köyünden Çalpucu Rauf’u vurmuştur.

Tüm bu vukuatlarını haklı nedenlerle işlediği için ya çok az ceza almış ya da hiç ceza almamıştır.

ORTALIĞI KASIP KAVURAN CIBIL EFE’NİN OĞLUNU ÖLDÜRÜYOR

-       Maşallah, kasapların hayvan kestiği gibi adam öldürmüş. Bence ne kadar haklı olursa olsun, kimsenin kimseyi öldürmeye hakkı yoktur.

Dur o zaman sana bir vukuatını anlatayım. Dinle de ona göre karar ver. Haklı mı, haksız mı? Mesudiye Köyünün güneyinde, Bozkuş Köyünün doğusunda, Ortaköy, Çarıkköyünün batı cephesindeki sırtlara “Alageri Mevkii” denir. Kıraç, verimsiz ve beyaz taşlık dolu bir yerdir. Dolaşık kır bekçisidir.

O zamanlar Ortaköy de “Cıbıl Efe” ve oğulları ortalığı kasıp kavurmakta, köylülere zulüm etmekte, haraç, gasp, tarla, bağ, bahçe ve hayvanlara her yere zarar vermektedirler. Üç yüz haneli, binden fazla nüfusun yaşadığı Orta Köy halkı bunların şerrinden o kadar yılmıştır ki, kimsede bunlara ‘dur’ diyecek cesaret yoktur. Herkes sus pus olmuştur.

Bu belalı Cıbıl Efe’nin bir oğlu ile Dolaşık Efe Alageri de karşılaşır. Cıbıl’ın oğlan Dolaşık Efe’ye silahını doğrultunca, Efem daha atik davranıp Cıbıl’ın oğlunu yere serer. Cıbıl Efe’nin diğer oğlu İsmet de pavyonda bir kavgaya karışır. Çukurağıl Köyünden Rafet, İsmet’i bir tekmede öldürür.

RAUF DOLAŞIK EFE Yİ KISKANIR

Dur bakalım daha yeni başladık. Bir de Rauf ile Dolaşık’ın kavgası var. Dolaşık Efe bir gün işi çıkıp Bozkuş Köyüne gider. Bozkuşlular, sokakta ve kahvede Dolaşık Efe’ye büyük ilgi gösterir.

O devirlerde her yerin olduğu gibi Bozkuş Köyünün de ipe sapa gelmez, hayatını çalışarak kazanmak yerine, başkasının emeğini çalıp çırpan, gasp eden çalışmadan yaşamayı yeğleyen “Rauf” isminde bir ucuz kabadayısı vardır.

Bu Rauf; kendisini efelerin efesi olarak görmektedir.  Dolaşık Efe’ye gösterilen ilgiden çok rahatsız olmuştur.  Kendi kendine, “Bu köyün de… köylünün de… Parmak kadar herifi efe diye yere göğe sığdıramıyorlar. Ulan… böyle köyün de… köylünün de…” şeklinde saydırarak sigara üstüne sigara içip öfkesini gizlemeye çalışır.

Rauf’un bilmediği şudur: Köydeki Garağeçler, İremler, Mosmoslar, Mesudiye de Çakıcılar sülalesinin nineleri hep Kılcan Köyü, Dedoğulları ve Ağaoğullarından olduğu için, Dolaşık Efe’yi teyze oğlu olarak görüp ilgi gösteriyorlar diye düşünüyorum.

KORKAKTAN EFE OLMAZ

Rauf Köyün dışında Dolaşık Efe’nin geçeceği yola pusu kurar. Bilir ki; Dolaşık boş adam değildir. Dolaşık yaklaşınca pusudan çıkıp elindeki Silahı doğrultarak, okkalı bir küfür savurur.

Soğukkanlılığını koruyan Dolaşık;

- “Benden ne istiyorsun?” şeklinde sorar.

Rauf;  - “Ulan Pe..venk, kalkmışsın milletin içinde, “Ben efeyim” deyip beni küçük düşürüyorsun. Söyle bakalım, sen mi efesin, ben mi efeyim?” diye sorar.

Dolaşık dik duru ve tek cevap verir;

-       “Ben efeyim. Korkak ve acemi çaylaktan efe olmaz.”

Bu cevap üzerine tepesi atan Rauf Dolaşık Efe’yi tekme tokat dövmeye başlar. Sonra;  -“Tez namaz kıl yoksa seni geberteceğim” tehdidi ile Dolaşık Efe’ye abdestsiz namaz kıldırır. Buna çok içerleyen Dolaşık Efe;

- “Öldür beni. Eğer beni öldürmezsen sana ölümlerden ölüm beğendiririm” der. Rauf, yoruluncaya kadar efeme işkence ettikten sonra, tutup onu çaya atar. Üzerinden soğuk su geçen efem kafası da mile gömüldüğü için ölmez. Öldürmeyen Allah öldürmüyor işte.  Rauf da efemin öldüğünü düşünüp çeker gider. Bir müddet sonra kendi çabasıyla kalkan Dolaşık Efe, 500 metre kadar süründükten sonra kendini oracığa bırakır. Onu bulan köylüler de bir kağnı arabasıyla ailesine teslim eder. Bu hadisenin etrafta yayılıp duyulmasından sonra birçok kimsenin yorumu; - “Dolaşık Efe bu Rauf’u yaşatmaz gari” olur.

Bu sözleri duyan Rauf daha da dellenir. Elinde mavzeri ile Mesudiye Köyüne giderek, Dolaşık Efe’yi öldürüp nam yapma hevesindedir. Öte yandan da bir çok varlıklı kimseye haber gönderip fidye, haraç ne dersen de onu istemektedir.

-       Eee… peki, bu arada Dolaşık Efe ne işlemektedir?”

Sabret hele yeğen. Sırayla anlatıyorum.   Rauf, mavzeri ile kahveyi basarak kahveciye; - “Çabuk bana bir kave yap ülen” diye havasını basar. Ayak ayak üzerine atarak mavzeri de kucağına kor. Senin anlayacağın tam efe pozlarına girer. Köylüler;

-       “Dolaşık Efem, seninki köy kavesinde gave içiyor, elinde mavzer var” şeklinde haber uçururular.

Dolaşık Efem zaten sabırla bu anı beklemektedir.   İki üç gündür hazırlık yapmaktadır. Saçma bulamadığı için, eşinin bahçeye çamaşır astığı tellerden saçmalar yapıp tüfeğini öyle sıkılayabilmiştir.  Silahını kaptığı gibi kahvehaneye koşar. Kahve duvarında bir delik vardır. Oradan baktığında Rauf’un kahvesini höpürdettiğini görür.

Aşağı mahallede “Sarpın Ambarları” vardır.  Oraya pusu atar. Birileri de bu pusuyu Rauf’a eriştirir.

Rauf, küfürler ederek ambarların oraya gider ve sağa sola bakarak efemi ararken, birden bir patlama duyulur ve Rauf göğsünden vurularak yere yığılır. Çamaşır tellerinden yapılan saçmalar göğsünü lime lime etmiştir. Dolaşık Efe, Rauf’un üzerine oturup bir de cigara tellendirdi ve sordu; - “Sen mi efesin ben mi?” Konuşamayan Rauf parmağı ile kendini işaret ederken son nefesini efemin altında verdi.

-       “Keyfe bak. Adam altında can çekişirken üzerinde sigara içiyor. Bu da efelik mi oluyor?      

Sen şimdi dilediğin gibi yorum yaparsın ama o devirlerde en mazlum insan bile yaşamak için bir takım vahşete ortak oluyordu.  Bak sana Rauf vurulduktan sonra yaşanan ilginç bir olayı anlatayım.

Rauf’u vuran Dolaşık Efe silahını omzuna atmış eve gidiyordu. Birden karşısına kan ter içerisinde koşarak gelen ‘Güldezlerli Klevyo’ çıktı.   Morali bozuk telaşlıydı.  Klevyo yarım yamalak bir selam verip efemi geçiyordu ki, efem nereye gittiğini sordu.

Klevyo  –“Hiç sorma halimi, aha bu çift öküzü satıp Rauf’a istediği fidyeyi ödeyeceğim” şeklinde yakınır.

Efem; - “Dön dön onun işi bitti. Ahacık orada uzanmış yatıyor” diyerek Rauf’un leşini gösterdi.

Klevyo sevinç içerisinde efemin yanaklarını öperek; -“Allah senden razı olsun. Al şu 500 lirayı, git teslim ol. Evine, damına, mapusta yeyip içeceğin her şeye ben kefilim” diyerek bin lira daha vermeyi taahhüt etti.

Rauf gibi hazır yiyicilere, Klevyo gibi birçok kişi malını maşadını satarak, onların istediği paraları bulmaya çalışmıştır. Bu arad söz Klevyo’ya gelmişken, bu klevyolar var ya Mesudiye Köyünden gelip Güldezlere yerleşmiştir.  Dedeleri Konya dan Uşak’a gelerek Mesudiye taraflarına yerleşmiştir. Meslekleri, “Kırıkindicilik” tir.

-       “Kırkikindicilik de neymiş? Nasıl bir meslekmiş o?”

Senin anlayacağın bugünkü kargo, lojistik işleridir. O dönemde motorlu araç olmadığı için bunlarda develerle ücret karşılığı yük taşır bu yük taşıyanlara da “Kırkikindici” denirmiş.  Bana bunları Klevyo Dayının oğlu Muammer anlatmıştı. 2010 yılında köyün harımında oturup çay içmiştik.

Halası Güllü, babamın arkadaşı Şükrü’nün hanımıydı. Şükrü askerken hastalanıp ölünce Güllü Yengemi küçük kardeşi Sadık ile evlendirdiler. Bu evlilikten Asım ve Şükrü adlı iki oğulları oldu. Asım astsubaylıktan emekli oldu. Şükrü ise TEDAŞ’ta mühendis oldu. Kılcan köyünden yıllar önce ayrıldılar. Güllü yengem 2005 yılında Susurluk’ta vefat etti. Ben Taşhan yaylasında çobancılık yaparken babamın arkadaşı olduklarını iyi bilirim.

DOLAŞIK EFE DÜĞÜN ALAYI İLE MAPUSA UĞURLANIR

-       “Sayın Abdurrahman Karadağ. Bu arada Dolaşık Efe’nin akıbeti ne oldu?

Uşak'taki eski Başkan: Borç bu kadar değil, baksınlar yanlış varsa kendimi hapse attırırım Uşak'taki eski Başkan: Borç bu kadar değil, baksınlar yanlış varsa kendimi hapse attırırım

Dolaşık Efem karakola teslim almak için giderken yanında birçok köylü ona refakat eder. İfadesi alınıp cezaevine gönderilirken, yanındaki köylüler, -“Sen hiç tasalanmayasın. İki üç gün sonra biz geri gelip seni alırız” şeklinde teselli etmişlerdir. İki üç gün olmasa da tahmini olarak 81 gün mahpusta ceza çekmiştir. O mahpusken, köylüler evine sinilerle baklava taşımış, kesimlik hayvanlar vererek ailesine bakmışlardır. Kaynaklarım bana bu olayların 1964 yılında yaşandığını aktardı.

Dolaşık Efe, daha sonra hiçbir vukuata karışmadan sakin bir yaşam sürmüş, tam tarihini bilmemekle birlikte 1980 li yılların başında 60’lı yaşlarda vefat emiştir.

-       “Güzel bir öyküymüş. Ağzınıza yüreğinize sağlık. Çok teşekkür ediyorum. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?”

Son olarak şu notu aktarmak isterim: Öyküde adı geçen Rauf, Bozkuş Köyünden Kör Mehmetler lakaplı bir aileye mensuptur. Uşak amatör spor kamuoyunun yakından tanıdığı Bozkuş Spor Kulübü eski başkanı, “Turist” diye bilinen Murat Tuğral’ın öz dayısıdır. Oğlu Bülent Öğrencimdir. Halen dostluğumuz devam eder.

Ali Nohutçu Bozkuş Köyündendir ve o da Rauf’un akrabasıdır. Birlikte çok spor yaptık. Her ikisi ile de dostluğumuz sürmektedir.

                                                                         SALİH KILINÇ (SÖYLEŞİ)

Editör: TE Bilişim