Türk Solunun en önemli yazarlarından olan ve 11 roman ve inceleme türlerinde kitabı bulunan Dr. Kaan Arslanoğlu Uşak’ta yaptığı açıklamada, Türk Solunun rahat ve burjuva yaşama alıştığını, solun burjuva kültürüne ve yaşamına alıştığı için halktan ilgi göremediği tespitlerini yaptı. Asıl mesleği hekimlik olmasına rağmen, Türk Solu içerisinde yaptığı analizlerle ve edebiyatçı kimliği ile tanınan DR. Kaan Arslanoğlu, eşinin konuşmacı olarak bir konferansa katılması nedeniyle Uşak’a geldi.  Muhabirimiz Salih Kılınç’la Türk Solu üzerine bir söyleşi yapan Arslanoğlu, Türk Solunun içinde bulunduğu çıkmazı değerlendirdi. Arslanoğlu, Türk solunun içerisinde bulunduğu çıkmazdan sadece CHP ve Genel Başkanı sorumlu tutulamayacağını, solun lider çıkaramadığını ve sol burjuvazi yaşam tarzının halktan itibar görmediğini belirtti. İşte Arslanoğlu’nun Türk Solu hakkındaki tespitleri:

“AMERİKALI VE AVRUPALI GİBİ YAŞARKEN ANTİ-EMPERYALİST VE KAPİTALİST POLİTİKA HAYAL”

Kılıçdaroğlu, ABD icazetiyle hareket ediyormuş, Cemaat'le gizliden anlaşmış! Sermaye güdümündeymiş, iyice sağa kaymış; sağ, hatta faşist adayları öne çıkarmış Sosyalist partilerimiz, sol aydınlarımız, ulusalcılar buna değişik noktalardan isyan içinde. Solu onlar temsil ediyor ya, sağa kaymaya karşı onlar set kuruyormuş.

Türkiye'de sosyalist partiler, komünist siyasetçiler, aydınlar ve halk bu derece solcuyken CHP'nin sağa kayması gerçekten enteresan.

On binlerce devrimci militan işini gücünü ailesini çocuğunu bırakmış, halkın içinde örgütleniyor! Kişisel rahatlarını hepten terk etmiş, gelecek beklentilerini devrime bağlamış bu kadar çok militan semtlerde, fabrikalarda, köylerde yoksullarla ekmeklerini paylaşır, sosyalist örgütler emekçilerin bu ölçüde sempatisini kazanırken, ne şaşılası şey CHP'nin sağa kayması! Ben, sen ve o varken! Oysa sola, bize bir göz kırpsalar milyonlarca oy var en azından.

Bir Amerikalı, bir Avrupalı gibi yaşamak özlemiyle tutuşan ve pek çoğu da bunu başaran insanımızdan anti-emperyalist, anti-kapitalist tutarlı, sert bir mücadele beklemek! İlk fırsatını yakaladığında batıya göçmek isteyen okumuş gençlerden daha solda durmalarını ummak.

“MARKSİZM BİZE İNSANLARIN YAŞADIKLARI GİBİ DÜŞÜNDÜĞÜNÜ ÖĞRETİR”

Marksizm bize insanların yaşadıkları gibi düşündüğünü öğretir. Pek çok doğrusu yanında birçok eksik ve yanlışı içeren bu ideolojiyi kökten eleştirmeye kalktığınızda o saniye karşınızda mürit bir blok görürsünüz. Beyaz yakalısı, kirli yakalısı, lümpeni ve yalakasıyla birer proletere dönüşüp dikilirler önünüze. Arkanızı döndüğünüzde her biri ofislerine, kafelerine, "burjuva" kültürlerine, cilalı yaşam tarzlarına yollanırlar, bir saniye ne sınıfı ne emeği dert edinirler. Yaşam standardı 80 öncesine göre çok yükseldi, sosyalist örgütler işçi-yoksul yönelimini iyice kaybetti, Marksizm hepten entelektüel bir hobiye dönüştü.  Gezi güzellemesi yapıp durduk, içimizden geldi, işlevseldi, ama yetti artık! Biz iltifat ettikçe kızımız güzelleşeceğine paçozlaştı, sevecenleşeceğine şirretleşti. Ah bir solculuk ölçer icat edilseydi keşke. 80 öncesi sosyalist örgütlerde 100’lük göstergede ortalamanın seksenlere vurduğunu, 2014'de 24'ü zor geçtiğini açığa dökerdi. Gezi'de “orantısız zekâ” kullanılmış! Bu kavram ilk kez bu sitede göründü, telif peşinde değiliz, sadece pişmanlık ifade ediyoruz abartımızdan ötürü. Ne zekâsı? İsyan zekâ üretir, kabul, ama kaç gün sürdü? Sonra “keyif” yaşamlarına dönüş. Tek cümle yazıyı okuyup anlayamıyor insanımız. İlla ki yanlış anlıyor, illaki ön yargılarıyla her kelimeyi tahrif ediyor. Kendini ifade mi? Tek fikri düşündüğü gibi anlatamıyor muhaliflerimiz, yanlışsız bir cümle yazamıyor. Nasıl yaşıyoruz? Problem, soru, püf noktası o. Nasıl çalışıyoruz, nasıl dinleniyoruz, nasıl eğleniyoruz? Kültürümüz ne? Üretimdeki konumumuz nasıl, tüketimde neredeyiz? Grev yapamadığımız gibi tüketim boykotunu bile beceremiyoruz. Bu nasıl bir "sol" güç?

“SOLCULUK NE Kİ O HALDE?”

Sahi ne kadar içi boş bir kavram haline geldi bu solculuk. Birileri üç beş kategoride ötekine göre solcu, başka üç beş maddede ötekine göre sağcı. Herkes kendi seçtiği ölçütlerde fevkalade solcu, öteki kategorileri sorduğunuzda "bu dönem onun sırası değil" diyor. Uluslararası kapitalist sistem festivalinde halka olmuş halay çekiyoruz. Herkes birbirine göre hem sağcı hem solcu, döndükçe aynı anda hem sağcı hem solcu. Eğer eşitlik düşüncesiyse, kardeşlikse, eğer yoksulların emekçilerin hakkını savunmak ve onlarla bir olmaksa solculuk; zaten hepimiz sınıfta kalmışız! Öteki hafif derslerden aldığımız notlarla göz boyuyoruz. Lüks yaşıyoruz vesselam.

“SADECE KILIÇDAROĞLU DEĞİL TÜM SOSYALİST LİDERLER İSTİFA ETMELİ”

Kılıçdaroğlu’na “istifa et” demek kolay. 25-40-45 yıldır örgüt yöneten, oy isteyip sıfırlı küsuratta kalan sosyalist liderler niye hiç istifa etmez? Kemal'de bir ışıltı görmüştüm. Fikir devrimciliği ışıltısı. Sol bir liderde muhakkak bulunması gereken, ama nadiren rastlanan özellik. Bir örgüt için çalışacak üç beş bin kişi her zaman bulunur. Bunun için de cesaret ve kararlılık gerekir, bunun için de zekâ gerekir, belli anlarda sokağa çıkacak, belli durumlarda tavır koyacak örgütler ve insanlar gerekir, o da takdire değer, takdir de ettik bugüne dek fazlasıyla. Ama anlatamadığım şey, bunun gösterildiği kadar önemli olmadığıdır. Siz var olmasanız başka birileri onu üç aşağı beş yukarı yapacaktır. Ve sadece bunu yapmak zarar vermektedir. Gündemi meşgul etmektedir. Anlaşılacak lisanla söyleyeyim: Düzene ve iktidara yaramaktadır. Oysa fikir devrimcisi lider alışılmış kalıpları, tartışılmaz tabuları parçalar. Üç beş bin kişiyi nasıl korurum, bunu yedi sekize nasıl çıkarırım hesapları yapmaz, milyonları kucaklayacak bir çizgi, bir tarz bulur. Her kesimden solun bu büyük, bu aptalca sitkomunu durdurmak… Kemal bunu yapabilecek gibi gelmişti bana. Biraz denedi, ardından vasata boyun eğdi.

“KEMAL TÜRKİYE SOLCULUĞUNA TESLİM OLDU”

Kemal Türkiye solculuğuna teslim oldu. Sosyalizmi mülk edinmiş, kimseye bırakmayan, ama bunun için kendi benliğinde en ufak kıpırdanmaya yanaşmayan, kapitalist sistemin yaşam alışkanlıklarına tümüyle uyum sağlamış, üretiminde tüketiminde düzenin kölesi… yılda birkaç eyleme çıkmakla tüm günahlarını affettirdiğini düşünen… bir de alkış bekleyen… çok bilmiş, şımarık Türkiye solculuğuna boyun eğdi. İçinde bulunduğumuz dönemde maddi zenginlikle kıçı kalkmış, karakterini yitirmiş aydınlara hoş görünme gayretine girdi, sürüye tekrar katıldı.

Sosyalist örgütlerin şu an yaptığı, artık terk edeceğim Marksist dille konuşursak “burjuva siyaseti”dir. Esas işlerine, halkın içinde çalışmaya yanaşmayıp gündelik siyasi şamatayla göz boyamadır. Günü kurtarma, örgütü tutma siyasetidir. Gerçek liderden beklenen, başlangıçta örgütün yarısını yitirmeyle de sonuçlansa, fikri bir atılımı göze almak, farkı net bir biçimde çerçeveye almaktır. Fikren devrimci olmayan örgütlerde muhalefet hayalinden dehşetle korkulur. Tartışmalar engellenir. Tartışmayan, düşünsel derinlikte gelişmeyen yöneticiler, kadrolar istenir. Farklı duruştan ürkülür. Yürekten, gönülden konuşulmaz, yazılmaz, hep bir şeyler saklanır. Ne var ki, fikren devrimci olmayan örgütlerin korktukları hep başlarına gelir. Otofajik örgütlerdir. Kendi kendilerini yerler. Büyüyemezler. Büyümek için ne kadar çıkarcı birlik yapsalar o kadar küçülürler.


“SOLUN SIKINTISI LİDER ÇIKARAMAMAK”

Küçücük kalmalarına söz birliği etmişçesine Lenin'i dayanak yaparlar. Kimi Engels'ten, Marx'tan bahaneler bulur başarısızlığa. Ortadaki olgu Leninizmin karikatürü bile değildir. Bizdeki örgütler halkın örgütlenmesinin engelidirler. DİSK'i, KESK'i, partileri, örgütlenme kıvılcımlarını karşı ateşle bastıran yangın savarlardır. Bunlar o kadar kendileri için yapmaktadırlar ki solculuğu, o kadar ritüellerine kaptırmışlar ki kendilerini, çevrelerini bile görmezler. Örgütsüzlüğü mü savunuyorsun diye sorup suçlayacaklardır, deyin ki onlara bu örgütlerdir örgütsüzlüğü getiren. Temel problemleri ortadan kaldıracak unsur liderdir. Marksistlerin inkar ettiğinin aksine solu toparlayacak, halkla buluşturacak ve onu iktidara taşıyacak gücün çoğu liderden gelir. Hayatın binlerce kez doğruladığı bu gerçek bizim insanlık olarak en az 200 bin yıllık genetik-biyolojik-kültürel geleneğimizdir. İyi lider, yellense sempati toplayan, geğirse kitle kazanan kişidir, o yanlışları bile kazanca çeviren karizmadır.

O yüzden liderleri bu derece önemsiyoruz yaşamda. Liderlik o denli önemli değil diyeceklerdir, o zaman söyleyin onlara niye liderlerin peşinden gidiyorsunuz! Liderlere de şunu sorun: Liderlik madem çok önemli değil, niye bırakmıyorsunuz?

Türkiye’de sol liderlerin en karizmatik, en cesaretlileri kendilerini harcama yarışına girmişlerdir. Yaşamda kalanlarsa küçük hesaplar içinde umutları harcamışlardır. “                              

Kaan Arslanoğlu Kimdir?

Kaan Arslanoğlu (d. 1959, Bartın), Türk yazar, romancı. Uzun yıllar süren hekimlik kariyerinden sonra yazarlık kimliğiyle daha çok tanınmıştır. Mesleği olan psikiyatrinin yanı sıra, psikoloji ve felsefeye de ilgi duymaktadır. Eserlerinde bu konulara olan ilgisi fark edilir. Haftalık olarak Sol Haber Portalı'nda yazmaktadır.

Kitapları:

Devrimciler (Roman, 1988)

Uşak İl Genel Meclisi Başkanı CHP’li Kadir Uslu oldu Uşak İl Genel Meclisi Başkanı CHP’li Kadir Uslu oldu

Kimlik (Roman, 1989)

Çağrısız Hayalim (Roman, 1992)

Kişilikler (Roman, 1995)

Devrimciler (Roman 1997)

Öteki Kayıp (1998)

İntihar (Roman, 1999)

Yanılmanın Gerçekliği (İnceleme, 2005)

Memleketimden Karakter Manzaraları (Anlatı, 2006)

Sessizlik Kuleleri 2084 (Roman, 2007)

Karşıdevrimciler (Roman, 2008)

                                                                 SÖYLEŞİ: SALİH KILINÇ

Editör: TE Bilişim