Yeni kurulan “Rota Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü Derneği” ile rotamızı Murat Dağına çevirdik. Gezimize katılan 44 kişi ile aynı lokmayı bölüştük. Aynı çeşmeden su içtik. Kütahya sınırları içerisinde kalsa da 100 kilometre yol yaparak, Karapınar yaylasını ve şelalesini gördük. Ben de naçizane olarak, Uşak ve çevresindeki doğal güzellikleri sizlerle paylaşmaya devam edeyim istedim. Kim bilir? Belki bir gün sizler de Uşak ve çevresinin ne kadar güzel olduğunu keşfedersiniz.


BATI ANADOLU’NUN SU KAYNAĞI; MURAT DAĞI

Bilindiği gibi, Murat Dağı, Kütahya ve Uşak illerinin en yüksek dağıdır. Uşak ve Kütahya illerinin doğal sınırını oluşturur. Murat Dağı güneyindeki Banaz Çayı ile Büyük Menderes nehrine; kuzeybatısındaki Murat Çayı ile Gediz nehrine olmak üzere Ege Denizi'ne su gönderir. Kuzeydoğusundaki Kokar Çayı ile Sakarya nehrine olmak üzere Karadeniz'e su gönderir. ; Doğusundaki kaynaktan ise Akar Çayı ile Eber Gölü'ne su gönderir. Ayrıca bu yükseklikte hem oldukça gür soğuk su hem de sıcak su kaynakları bulunmaktadır. Türkiye'nin önemli doğa alanları içinde sayılmaktadır. Uşak (merkez) ve Banaz ilçesinin kuzeyini kaplar. 2.312 metrelik zirvesiyle Ege bölgesinin Honaz dağından sonra en yüksek dağıdır[1]. Murat Dağı'nın Uşak sınırları içinde yükseltisi 1500-2000 metreye varan birçok tepe ve yaylaları vardır. Bu tepe ve yaylalar çok zengin çam ormanları ve otlaklarla kaplıdır. Ayrıca Gediz Belediyesi himayesinde 2 adet kaplıca hamamı ve değişik yaylalarda villa tipi evleri mevcuttur.



AZGIN KIZ ÖLÜYOR

Uşak'ın Gediz ilçesinde doğan ve İzmir'in Menemen ilçesinde Ege Denizi'ne kavuşan Gediz Nehri, 401 km uzunluğunda günümüzde. Önce Kütahya il sınırları içinde akan Gediz, Uşak merkez ilçeye bağlı Emirfakı Köyü'nün kuzeyinde Uşak topraklarına girer. Irmak, merkez ilçenin Güre Bucağı'na kadar kuzey-güney yönünde akar. Bu bucağın yakınlarında batıya döner ve Salihli ilçesinin kuzeydoğusundan Gediz Ovası’na girer ve güneyden Kemalpaşa Ovası’ndan gelen Nif Çayı ile Turgutlu'dan gelen Irlamaz Çayı'nı da yedeğine alarak, Foça tepelerinin güneydoğusundan İzmir Körfezi’ne dökülür. Irmağın kaynağı olan Murat Dağı'ndan Ege Denizi'ne ulaştığı noktaya kadarki uzunluğu 401 km olup, su toplama havzası ise 17.500 km²'dir. Taşkın dönemlerinde sık sık yatak değiştiren Gediz Nehri, yaklaşık 40.000 ha’lık bir delta oluşturmuştur. Zaman içerisinde İzmir Körfezi’ndeki bazı adalar da kara ile birleşmiş ve delta ovası içerisinde kalmıştır.


Bu nehir, mitolojik çağlardan beri bölgemizin en önemli hayat kaynağı olarak, buradaki yaşamın bir sembolü, önemli bir akarsu olarak bugüne dek varlığını sürdürdü. Gediz Nehri'nin mitolojik çağlardaki adının "azgın, öfkeli, taşkın" anlamını çağrıştıran Memaniomenos veya Mainonemos olduğunu bilmek, bu nehri anlamaya yeterli.  Şairlerin babası Homeros'un ünlü eseri İliada Destanı'nda "Maionia" diye anılan Gediz Nehri'nin buradaki anlamı ise "Kutsal Ma Nehri" veya "Kutlu Akarsu"dur. Halikarnas Balıkçısı'na göre, ondan önceki ismi Paktalos olan Gediz Nehri için, pek  çok öykü ve hikayeler de anlatılır. Gediz Nehri, Belkıs Efsanesi'nde olduğu gibi de efsanelere bile konu olmuştur.    

            

CADI GEDİZ BİTERSE BEREKET DE BİTER

Yunanlıların tarihte Ermos adını verdikleri bu nehire, Romalılar latin yazımına uydurarak Hermos demişlerdir. Perslerin Serabad dediği, o zamanki halk dilinde ise Sarabad'a dönüşen bu nehir, günümüzde ise çıktığı yere göre Gediz olarak adlandırılmış.  Zaman zaman taşması nedeniyle "Cadı Gediz" adı da takılan Gediz'e, yöremizde ise bu nedenden dolayı çamurlu suyu ve toprağı dolayısıyla köylüler tarafından "Sarıkız" da denmiştir.

Yerleşik yaşama geçiş, insanların hayvancılıktan tarıma yönelmesiyle birlikte başlar. Yerleşik yaşama geçerek tarıma yönelen topluluklar için bu nedenle yerleşilen bölgelerin yeşil ve sulak alan olması bu seçimde öncelikli tercih oldu. Yüzyıllar öncesinde atalarımızın bu topraklara gelip yerleşmesindeki sır da, toprağın bereketidir. Tüm Türkiye'nin en verimli topraklarını barındıran Ege Bölgesi, ama özelikle de Gediz Havzası, dünyanın da 1. sınıf tarım arazileri arasındadır. Gediz havzası, dünyanın 7 tarım cennetinden biri olarak bilinir. Bu bölge toprağının bereketi, bire bin veren cömertliği ile üreticinin her zaman yüzünü güldürmüş, verimliliği ile de çağları doyurmuştur. Yalnızca tarımda değil, sanayide de bir hammedde olarak kullanılan, çok yönlü bereketi olan bir hazine gibidir bu yöre toprağı. Bölgemizin toprağının bereketi anlatmakla bitirilemez. Ama bu bereketin sırrını merak edip araştırdığımızda, alacağımız yanıt: GEDİZ NEHRİ'dir. Bol ve bereketli suyuyla tüm Ege'nin en önemli hayat kaynağı olarak çağlardır toprakları besleyen, bulunduğu havzayı sadece ülkemizin değil, dünyanın en verimli toprakları ve 1. sınıf tarım arazileri arasına sokan Gediz Nehri. Nehrin çağlardır sulayarak, adeta yeşili cömertçe sunarak yeşillendirdiği Gediz Ovası da, verimi ve bereketi ile dünyada isim yapan bir yer haline gelmiştir.

Gediz Ovası, ortalama 1 milyon 800 bin hektarlık alanıyla yalnız Ege Bölgesi'nin değil, Türkiye'nin ekonomisi açısından da çok önemli bir bölge. Ekonomik değer, tarım ürünlerinin yanı sıra, havzada bulunan irili ufaklı sanayi kuruluşlarından da sağlanıyor. Ama tarım ürünlerinin ekonomideki ağırlığı, ihracat boyutu da göz önüne alındığında, hiç de azımsanmayacak ölçü ve düzeyde.

 

Üzüm diyarı olarak da bilinen Gediz Ovası'nın bu bereketi sayesinde, Türkiye dünyada her zaman çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde birinci sırada yer almıştır. Gediz Ovası yalnızca yakın tarihte değil, mitolojik çağlardan bu yana hep bir üzüm diyarı veya üzümün merkezi olmuş ve hep öyle bilinmiştir. Örneğin Romalılar döneminde, Gediz Ovası "şarap merkezi" olarak bilinir. Gediz Havzası'nın birinci kalite tarım toprağı olduğu düşünülürse, bölgenin önemi Ege ve Türkiye ekonomisi bakımından bir kez daha ortaya çıkıyor. Bu özellikleriyle dünyada da az bulunur kalitede bir tarım bölgesidir Gediz Ovası.

Peki bugün Gediz Nehri ne halde?

Gediz Nehri günümüzde can çekişiyor artık!

Bir türlü çevreci bir toplum olmayışımız, cahil ve duyarsız insan faktörümüz ve de korkunç bir şekildeki çarpık sanayileşme anlayışımız yüzünden.

İşte Anadolu’nun azgın ve bereket sembolü bu mübarek nehir kurumadan Rota Dağcılık canları ile kaynağına doğru bir ziyaret yapalım istedik. Karapınar Yaylası ve şelaleleri Uşak’a yaklaşık 100 kilometre uzaklıkta. Sabah, araçlarımıza doluşup güle oynaya yola çıktık. Gediz, Yenikent’te her zaman kahvaltı ettiğimiz yerde yine kahvaltımızı yaptıktan sonra yola revan olduk.

Birçoğunuz bilir. Murat Dağı Hamamlarına ve Sarıçiçek yaylasına dönen kavşak var ya, o kavşağa dönmeden dümdüz devam edin. Yaklaşık 30 kilometre geçtikten sonra Çukurören Köyüne ulaşacaksınız. Köyün içerisinden devam edip, yaklaşık 5 kilometre sonra sağa dönün. Yeni açılmış bir yoldan yine 4 kilometre kadar ilerledikten sonra Karapınar yaylasına ulaşacaksınız. Buz gibi, yemyeşil ağaçlarla kaplı düz bir piknik alanı. Burayı da yaklaşık 4 kilometre geçince şelalelerle ulaşıyorsunuz.


Biraz ileride “Kesik Çayır” tabir edilen bir yer var. Bu Kesik Çayır’ın üzerinde Buzul Tepe diyorlar, Bayraklı Tepe ile birlikte Murat Dağı’nın zirvesi kabul edilen bir yer. İşte Azgın Kız Gediz Nehri buradan doğuyormuş. Biz, Kesik Çayır’a gitmedik. Ama şelale, kanımca Türkiye’nin doğa harikası sayılacak bir görsellik sunuyor. Sonbaharın sararttığı yaprakların yeşil kalmayı başarmış ağaçları sarması da ayrı bir görsellik sunuyor bizlere. Şelalenin ise kayalardan üç bölüm halinde bembeyaz köpükleri akması, hepimizi büyüledi.

Bu tatil Ulubey Macera Parkı kapılarını kapattı! Başkan Koçlu her hangi bir açıklama yapma gereği duymadı Bu tatil Ulubey Macera Parkı kapılarını kapattı! Başkan Koçlu her hangi bir açıklama yapma gereği duymadı

Bence bu Karapınar Yaylası ve şelalesi Türkiye’nin keşfedilmesi ve görülmesi gereken tabiat harikalarından birisi olarak tescil edilmeli. O kadar iddialıyım yani.

YAYLADA SUCUK EKMEK KEYFİ

Rota Dağcılık Yönetimi, 44 kişiyi çok cüzi bir rakamla Karadağ Yaylasına götürdü. Sağ olsunlar, gezi duyurusu yaparken bizlere, yanımızda yemek getirmeye gerek olmadığını, yemek ihtiyacımızı da yine çok cüzi bir ücret karşılığı karşılayacaklarını açıklamışlardı.

Derhal araçlardan koca bir mangal indirerek, özel yaptırdıkları ekmek içerisinde kızarttıkları sucukları herkese yedirdiler. Tabii dört semaverde, odun ateşinde demledikleri çayını keyfini de unutmamak gerekir. Geçmiş yıllarda aynı yere düzenlenen benim katılmadığım gezide yemek olmadan iki katı ödeme yapıldığını duyunca üzüldüm tabi.

Sucuk ekmeğimizi, közde demlemiş çay eşliğinde afiyetle yerken, gırgır şamata başladı. Ömer Kelleci, yine muzipliklere başladı. Ekurüsi ise Özgür Bıcılılıoğlu oldu. Ömer yanık sesi ile Türk Sanat Müziğinden girdi, Arabeskten çıktı. Sonra Özgür ile birlikte şapka açıp para toplamaya başladılar. Ortada yakılan meydan ateşi çevresinde, yeni katılan dostlarla tanıştık. Ülke genelinden, felsefeden, eğitimden söyleşi yaptık. Anlatılmaz keyifli ve görselliği zengin bir gezi yaşadık.

Bu muhteşem geziyi düzenleyen; Rota Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sayın; Nasıf Uçar’a, yönetim kurulu üyeleri; Ramazan Ulusoy, Ömer Kelleci, Hatice Eren, Murat Uygur, Halime Saraçoğlu ve Elvan Bakıcı’ya, gezinin düzenli geçmesi için canla başla çalışan Özgür Bıcıllıoğlu, Birol Bakıcı, Ercan Yapar ve Fatih Uzun’a ne kadar teşekkür etsek az gelecek. O yüzden teşekkür etmiyorum.

Allah tüm okurlarıma ve Uşak halkına uzun ömürler versin. Amam sizlere naçizane önerim; Murat Dağını, Karapınar Yaylası ve şelalesini görmeden ölmeyin…

                                                                                   SALİH KILINÇ (GEZİ YAZISI)

Editör: TE Bilişim