USAKPORT.COM// Mehmet Çankaya, Uşak’ın yetiştirdiği, ses, saz, besteci ve söz yazarı. Gazinoların parlak neonlarında ismi yazılırdı. Birçok sanatçı “Mehmet Çankaya sazı ile bana eşlik etmezse sahneye çıkmam” diye kapris yapardı. Hiçbir sosyal güvencesi olmadan yıllarca, çaldı, söyledi. Şimdi 65 yaşında. 85 yaşındaki annesinin üç aylık maaşı ile yaşamaya çalışıyor. Hayat bu ayarı yok ki:
Adamı bir anda kah çıkarır gökyüzüne seyrettirir alemi, kah indirir yeryüzüne alem seyreder seni.
1950 yılında Afyon iline bağlı sandıklı ilçesinde doğdu. Manisa İmam Hatip Ortaokulunu bitirdi. Lise tahsilini maddi olanaksızlıklar yüzünden yarım bıraktı. Mevlüthan olarak Manisa yöresinde ünlendi. Sesinin güzel olması nedeniyle arkadaşları ve çevresinin yönlendirmesiyle 17 yaşında Türk halk Müziğine yönlendi. THM eğitimini ilerletmek isteyen Mehmet Çankaya, ilk eğitimini Kabzlılı Doğan Fidan adlı mahalli sanatçıdan aldı. Daha sonra İzmir’e giderek ünlü bestekar Bekir Sıtkı Sezgin Hoca’dan makam dersleri almaya başladı.
Daha sonra İstanbul’a giderek, Muhlis Akarsu’yla tanıştı. Muhlis Akarsu’nun el vermesiyle, 1968 yılında ilk plağı olan “Nokta nokta Ayşem” ve “Talihsizim ta ezelden” plaklarını aynı anda çıkardı.
Daha sonra, “Kısmet Değilmiş”, “Sen Benim kalbimi yaz boz mu sandın” plaklarını çıkardı. Müzik piyasasında yer edinen Mehmet Çankaya, 10 plak çıkararak şöhret oldu. 1970 yılında evlenen Mehmet Çankaya’nın Mustafa ve Erdem isimli iki oğlu oldu. 3 yıl evli kalan Çankaya, mutlu olamayınca boşandı.
İlginçtir, bu plakların yapımı sırasında, saz sanatçıları olarak, Arif Sağ, Orhan Gencebay gibi geçmişten günümüze şöhretli sanatçılar, Çankaya’ya eşlik etti. Bu sanatçılar, şöhret basamaklarını bir bir tırmanıp zirveye çıkarken, iyi niyetli Mehmet Abimiz, aşağı aşağı gitti.
Mutsuz evliliğinin ardından, hayata kahreden ozan Çankaya, beste çalışmalarına ağırlık verdi. Ancak ilginçtir, hiçbir bestesini repertuara vermedi. Eşi ile ayrıldıktan sonra, Türkiye’yi dolaşarak, pavyonlarda çalıp söylemeye başladı. Pavyonlarda 30 yıl çalışan Çankaya, sonra zurna çalmayı da öğrendi.
Müslim Gürses, Nejla Ertaş, Bergen, Dilberay, gibi sanatçıların arkasında yıllarca saz çaldı. Pavyonlarda yaptığı çalışmaların ardından 40 yıl önce Uşak’a yerleşen Mehmet Çankaya, plak ve gazinoların piyasası olmayınca geçimini devam ettirmek için Uşak’ta düğünlere gitmeye başladı.
47 yıllık müzik yaşamının içinde olan Mehmet Çankaya, kendini içkiye verir. Yüreğinin acılarını bestelerine ve şarkı sözlerine yansıtır. Bu arada sosyal güvenlik olayına önem vermez. Hayatında onu çok üzen iki olay yaşar.
Birincisi, çok sevdiği eşinden 3 yıl süren çalkantılı bir evlilikten sonra ayrılır.
İkinci üzen olay ise hayata boş veren ve herkese inanan Mehmet Çankaya, 55 beste ve güftesinden bazılarını plak yapmaya karar verir. Gittiği şirketler, önce kendini dinler. Daha sonra okuduğu bestelerini gizlice kaydedip, “Seni sonra ararız diyerek Çankaya’yı gönderirler. Fakat arayan soran olmaz. Sonra bakar ki beste ve güfteleri başka sanatçılar tarafından başka isimlerle okunur.
HEP KANDIRILDI
Çok iyi niyetli olan ve herkese inanan Mehmet Çankaya, gazino ve pavyonlarda çalışırken, kendisinden ayda 3 yevmiye kesilir. “Bu kesinti nedir?” diye sorduğunda, “Sigorta prim ücreti” cevabı alır. Ancak, 47 yıllık müzik hayatında bir gün bile sigorta primi yatmadığını öğrenince, iş işten geçer. Bugün 65 yaşında, iş yapamaz bir durumda, dünyada tek varlığı olan 85 yaşındaki anacağının üç aylık maaşı ile geçinmek zorundadır. Hiçbir sosyal güvencesi olmadığı için, ne zaman aldığını bile unuttuğu gözlüğünü bile iple bağlayıp, orasını burasın tamir ederek kullanabilmektedir. Sinüzit ameliyatı olması gerekmektedir. Ancak, parası ve sosyal güvencesi olmadığı için olamadığını söyler.
O, gazinoların ışıklı neonlarında adının yazıldığı parlak ve ışıltılı günler çok geride kalmıştır. Bir zamanlar kader arkadaşları olan Orhan Gencebay’lara, Arif Sağ’lara, “Çankaya çalmazsa söylemem” diyen Dilberay’lara özlemle bakmaktadır. Çankaya’yı anasından başka hatırlayan yoktur. Çocukları da İzmir’e yerleşmiş, babalarını aramaz sormaz olmuşlardır.
“ALDIRMA GÖNÜL” DEDİ KURŞUNU YEDİ
Çankaya’nın unutamadığı bir anısı da yine pavyonlarda çalışırken yaşanmıştır. 12 Eylül 1980 öncesi, ülkede insanların kamplaştığı, ölümlerin kol gezdiği günlerdir. Sokaklarda adam öldürmenin tavuk kesmekten daha basit olduğu korku ve dehşet günleri yaşanmaktadır.
Mehmet Çankaya, Hatay’ın İskendurun ilçesinde bulunan ve Soğukoluk denen bölgedeki pavyonlarda çalıştığı bir dönemdir. Soğukoluk, fuhuş, uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve mafyalığın merkezi konumuna gelmiştir. Bir gün sahnede şarkı söyleyen Çankaya’ya birisi bir istek yapar. “Çırpınırdı Karadeniz” şarkısını söylemesini isterler. Çankaya şarkıya girer sahneye çıkan birisi, belindeki çifte silahı göstererek, “Anam avradım olsun, bu şarkıyı söylersen seni vururum. Aldırma Gönül’ü söyleyeceksin” der. Bu kez Aldırma Gönül’ü söylemeye başlayan Çankaya, ne olduğunu anlayamaz. Silahlar çekilmiş, pavyon savaş alanına dönmüştür. Çankaya, kulise kaçarken, sol ayağından vurulur..
ALLAHINI SEVEYİM
Bugün yine sabah olmadan
Eyvah yine gece oldu.
Bir damla mutluluk beni bulmadan
Bütün dertler yine beni buldu.
Tanıyamazsın şimdi görsen
Çok perişan haldeyim
Sensin sebep bunlara
Allah’ını seveyim.
Kendin seçtin ayrılığı
Sen eller sözüne uydun
Yazık ettin aşkımıza
Söyle şimdi mutlu musun?
Tanıyamazsın şimdi görsen
Çok perişan haldeyim
Sensin sebep bunlara
Allah’ını seveyim.
SEN BENİM SON AŞKIMSIN
Yavru ceylan gibisin
Okşamaya kıyamam seni
Bin ömür sevsem seni
Yine sana doyamam
O güzel gözlerine
Takıldı kaldı gönlüm
Ben sensiz olamam
Yaşayamam ölürüm
Bir Allah’ıma sonra sana
Gönülden bağlanmışım
Ne olur ANLA beni
Sen benim son aşkımsın
ZORUMA GİDİYOR
Vazgeçtim dünyamdan tatlı canımdan
Anlamadı zalim benim aşkımdan
Dilerim bulsun o da Allah’ından
Zoruma gidiyor böyle yaşamak
Her gün içip onun için ağlamak
Al canımı Ya Rab diye ağlamak
Zoruma gidiyor arkadaşım zoruma
Yıkıldım ben artık bittim arkadaş
Ne bir yarenim var ne de bir yoldaş
Dilerim Tanrıdan bir gün ölünce
Bulamazsın mezarında bir dikilitaş
GİTTİN
“Aşkımsın, canımsın, sensiz ölürüm” derdin.
“Hani beni canımdan çok severim” derdin
Aşk şarabı diye zehir içirdin
Perişan halime gülüp de gittin.
Ne zaman iki satır yazmak istesem
Kahretsin! Hayalin hep karşımda
Bana onulmaz yaralar açıp ta
Gönlümü dertlere salıp da gittin
Ben kendi halinde garip bir ozandım
Tutuldum sana aşkınla yandım
Sen varken bir başka coşar çalardım
Sazımı mızrabımı kırıp ta gittin.