Kalın Kilise üzerinde Hacım Mehmet Bey Konağında bir günlük saltanat (1)

Altımızda bulunan “Kalın Kilise”de yaşanan ölümlerin gizemli kanatları çırparken, köylülerin gün doğarken ve batarken gördüğü allı yeşilli uçuşan görüntüler ruhta ölüm karanlığının habercisi miydi? Ölümün kanatları çarparken Hacımlı Mehmet Bey Konağında bir günlük beyliğin tadı çıktı mı?  Vidin’den 300 yıl önce göçen Vidinli Ahmet Paşa atalarının topraklarında nasıl hüzünlendi?  Siymion, Tiymion ve Pepuza kentlerini birleştiren neydi? Grubumuz bin çeşme gezdiği halde nasıl susuz kaldı? Ben, nasıl  “Salih Ağa” oldum. Tekmili birden bu yazıda.

                                                                 SALİH KILINÇ (GEZİ YAZISI)

Tarih ve gizem dolu yolculuğumuzda rotayı yine güneye çevirdik. Merkeze bağlı Yavu, Hocalar, Susuzören ve Şükraniye Köylerine gideceğiz. Bu Pazar Açık Öğrenim Fakültesi sınavlarına denk geldiği için grubumuz toplanma noktasına birer ikişer geliyor.

“Olmasanız da olurduk” diyen hödüklerinden olmadığımız için, “Allah başımızdan eksik etmesin” dediğimiz,  Ömer Aşçı, ev sahibimiz Ömer Kahya, yakışıklı oğlu Cüneyt, Evren Ünlü, bu ekibin çimentosu Mehmet Keyvanoğlu Ağabeyimiz, ta Banaz’dan kalkıp gelen Hasan Taylan Hocamız ve Hasan Reşit Şafak Ağabeyimiz,  yüz yılı aşkın bir zamandır imal ettiği ve sattığı helvalardan olsa gerek tadından yenmeyen Ahmet Vidinli (Uslu Selim)  Ağabeyimiz (Bu gezide onun da Vidinli Ağa olduğunu öğrendik. O konuya ileride değineceğiz)  Hasan Hüseyin Çakın Ağabey yok. Halbuki gideceğimiz Hocalar onun köyü. O da Hocaların ağası. “Beni geçerken alın, keyfimi bozmayın” havasında. Eh peki ne yapalım? Bugün herkes bir ağalıktır tutturmuş gidiyor. (Son ağa ben olacağım, haberleri yok)

Gezimizde bu kez iki değişik yüz renk kattı. İlk kez kadınlar da grubumuza katıldı. Mimar İmren Aytekin ve Zirve Dağcılık Uşak Şubesinden tanıdığım Can Sultan Çetin kız. İlk durağımız Yavu oldu.  Bu arada Türkiye de Uşak merkeze 6 kilometre uzaklıkta olan ilginç isimli köyle aynı adı taşıyan 10-12 kadar yerleşim alanı olduğunu öğrendim.

Bu çeşme Duşa Kabinoğulları Ailesi tarafından yaptırılmış

Bir önceki Uşak Belediye Başkanı Sayın Ali Erdoğan tarafından bu köye taşınan şehir çöplüğünün gördüğüm kadarıyla kokusu ve çirkin bir görüntüsü olmadığını görmek beni sevindirdi.  Grubumuzun ilk ağası ile Yavu Köyünde tanıştık. İmal ettiği birbirinden leziz helvaları ile tanıdığımız güler yüzü ve dost canlısı ağabeyimiz Ahmet Vidinli, “Burası Vidinlioğlu çiftlğiymiş. Yani benim atalarımın yeri” deyince şok olduk. Meğer bizim Sevgili Ahmet Ağabeyimizin ailesi bundan 400 yıl önce yani 1600 lı yılların başında, o zaman Osmanlı toprakları olan, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan gibi üç ülkenin sınırında bulunan “Vidin” kentinden göçüp Uşak’a gelmişler. Padişah, Yavu, Hocalar Köyü arasında muazzam büyüklükte bir toprağı Vidinlioğullarına bağışlamış.

Ahmet Ağabey de ata topraklarında biraz hüzünlendi. Kah mazi aklına kaldı, kah; “Bir zamanlar Kral idik Mısır’a, şimdi kaldık çorap ile hasıra” diye dertlendi. Orasını bilmem gayri. Yalnız Yavu Cami avlusunda atalarının mezar taşı ile epey bir dertleşti.

Çoban Yıldızı Ağabey (Keyvan: Çoban Yıldızı) yine sulara çeşmelere daldı. Yavu da bir çeşme duşa kabinlerin altındaki eyve ya da lavabosundan yapılmış. Ceyhan Bitik Ağabey bu çeşmeyi görünce espriyi patlattı; “Anlaşılan bu çeşmeyi Duşa Kabinoğulları yaptırmış.”

Mimar İmren Hanım ve Can Sultan köy kadınları ile koyu bir sohbete tutuştu. Yanlarına yanaştım. Ortalarındaki teyze fotoğraf çektiğimi görünce hemen yüzünü sakladı. Onun da adı Sultan’mış. Önce beni bir haşladı.

-Niye iresmimi çekiyon bakem?

- Gazeteciyim Sultan Teyze. Ondan çekiyorum.

- Şincik benim iresmimi gastey emi basıcan?

- He gasteye bascem.

- Dur onu basma da bak şöle duren de çek. Gasteye güzel iresmimi bas. Olur mu güzel Guzum?

Hiç olmaz mı benim güzel anam. Senin her halin her duruşun her şeyin güzel.  Bedir Rahmi Eyüpoğlu Ustanın tabiriyle; “ Ana sütü gibi candan.  Ana sütü gibi temiz.” Yavu canları ile esenleşip, Hocalar’a doğru rotamızı çeviriyoruz.

Uşak Belediyesi çalışanlarının zorlu sınavı: Sürülecek miyim, yoksa atılacak mıyım? Uşak Belediyesi çalışanlarının zorlu sınavı: Sürülecek miyim, yoksa atılacak mıyım?

Hocaların Ağası H. Hüseyin Çakın ve Alp Arslan Dur tarihi eser kazısı yaptı

Hocalar Köylü olan Hasan Hüseyin Çakın Ağabeyimi coştu. Köyü hakkında bize şunalrı anlattı.

“1520 yılı Osmanlı arşiv avarız kayıtlarına göre Hocalar köyü ayrı ayrı iki mahalle olarak kaydedilmiş....1.si şimdiki mevcut köyün olduğu yerde köyün koca cayırındaki pınarın adı verilmiş 1520 ve 1570 yılı kayıtlarında Mezra-i Pınar sipahizadeler 1520 de Emir Veledi Bali ,Mahmud Veledi'ye verilmiş.1570 yılında Kaya Veledi Mahmud,Konur birader-i'ne köyün batı kısımlarındaki araziler verilmiş.1600 lü yıllarda bu mezranın adı hacılar köyü olmuş ve aynı yıllardaki Osmanlı haritalarında Uşak'a bağlı bir köy görünmektedir...2.si Elmacık ve Sungur oğlu karyesinde köyümüzün bol münbit sulak köyün güney batı tarafındaki  arazisinin bulunduğu yeri bir çiftlik olarak Haydar fakih zaviyesi olarak Haydar fakih isimli Horasan illerinden gelen Haydar fakih adındaki alim zat hocaya verilmiş.Haydar Fakih hoca ve çocukları adı verilen Haydarlı tepesine iki üç ev yamış ve burada yaşayıp tarlaları işlemeye devam ederken, bu iki üç evde oturan kişilere Hocalar denmiş.Şimdi bu yerde ev temel kalıntıları ve içi doldurulmuş kuyu mevcuttur. Hacılarla hocalar birbirlerine gelip giderken, “Haydi Hocalar'a gidelim, haydi Hacılara gidelim” derken aralarında çok güzel bağ kurulmuş. Köyden yaşlıların anlattıklarına göre Haydarlı mevkiinde bulunan hocalar mezrası o zamanki kervan yoluna uzak, Uşak'a geliş gidişlerin zorluğundan olsa gerek,Hacılar köyünün olduğu yerdeki Hacılar mezrasına gelip yerleşmişler. Osmanlıca yazılarla yazılmış 1500-1600 lü yılları Kütahya ve Uşak haritasında köyün adı hacılar köyü olarak gösterilirken Hocalar köyü mezrası halkının Hacılar köyüne gelip yerleşmesinden sonra 1700 lü yıllardaki haritalarda Hocalar köyü olarak değiştirilmiş......2001 yılında vefat eden Dedem Mustafa Alper bizlere sık anlatırdı....Haydarlı mevkiinde yaşayan Hocalar adı verilen zat çok bilgili ve görgülü bir kişiymiş.O civarda bulunan köyler Koyunbeyli,elmacık,hacılar ve Yavı köyü halkı hocanın yanına sohbete gelirler,bu hocada davet edilen köylere gider vaazlar verirmiş...İşte bundan dolayı Hacılar köyüne gelip yerleştikten sonra hocaya olan sevgi ve saygıdan dolayı Hacılar köyünün adı HOCALAR köyü olarak değiştirilmiş.

Öyle olunca iki mezra birleşince civarın en geniş münbit sulanan arazileri üzerinde Hocalar köyü kurulmuş....Köyün arazisi içinden Koyunbeyli Başak mahallesinin oradan ve köy arazisinden doğan koca pınarında aktığı  hocalar çayı geçmektedir.Ancak geçmiş yıllardaki kar ve yağmur yağışlarının olmamasından Kocapınar ve diğer pınarların kesilmesinden dolayı su 5 metre yer altına inince Hocalar çayı kurumuştur..Köylü Hocalar çayı içine burgularla 10 metrelik kuyular açıp,bol miktarda su elde ederek yakındaki arazilerini suladıkları gibi 1-2 Km. PVC su borusu döşeyerek 2 km. uzaktaki tarlalarına PVC boru döşeyerek pompalarla sulayıp pancar ekmektedirler.”

Köy meydanında gezerken tarihi bir çeşme gördük. Çeşmenin taşları Romalılar döneminden kalma “Stel denen üzeri işlemli mezar taşlarından yapılmış. Yol yükselince taşlar bayağı bir aşağıda kalmış. Hasan Hüseyin Ağa ile grubumuzun Cem Yılmaz’ın dublesi Alp Arslan Dur kazma kürek yolu kazmaya başladılar. Ben de, “Aha tarihi eser arıyorlar” diye fotoğraflamaya başladım.

Çam kese böcekleri ağaçları susuzluluk da bizi kurutmaya başladı

Daha sonra Hasan Hüseyin Ağabeyin amcası Ahmet Zeki Çakın ve eşi Halime Çakın Anneye konuk olduk. Sağ olsunlar var olsunlar. Bizi ağırladıkları gibi Ahmet Amca güzel iki Uşak türküsü patlattı. Maşallah bu yaşta bu ses.  Hocalar Cami avlusu da Roma Bizans dönemi taşlarla doluydu. Ancak geçtiğimiz haftalarda uyardığımız Çam Kese böcekleri burada da karşımıza çıktı. Bu zehirli böcekler, çam ağaçlarının tepelerine sarmış ve birçok dalın kurumasına neden olmuştu.

Hocalar Ağası Hasan Hüseyin Ağabey, “Hadi sizi bir de Koca Çayır’a götüreyim” dedi. Ağanın sözüne karşı durmak ne haddimize? Köyde su bol ama biz dağ suy içeriz diye mataralarımıza su almadık. Koca Çayır da hiçbir çeşmede su akmıyor iyi mi? Ben Hocalar Köyüne 1985 yılında geldiğimde bu Koca çayırın her yanı su idi. Ortafdaki koca sulama havuuznda çimdiğimi hatırlarım. Şimdi gram su kalmamış. Çam Kese böcekleri çamları susuzluk da bizi kurutmaya başladı.

Bu arada grubun Tarık Akan’ı Evren Ünlü’ye  Uşak Tanıtım Gönüllüleri Dernek Başkanı Ömer Aşçı ve grubun Cem Yılmaz’ı Alp Arslan Dur, topladıkları dağ çiçeklerini verirken birde benim objektife poz verince, “Allah Allah, Romalı Bizanslı araştırırken bu çocukların huyu falan mı değişmeye başladı?” diye düşünmedim değil. Meğer Evren’in yaş günüymüş. Fikrimin İnce Gülleri de dağda yaş günü kutlamayı böyle düşünmüşler.

Canlarım ya. Bu grupta bulunan her kişi dünyaya gönül gözü ile bakıyor. Herkes durmadan birbirine takılıyor. Kimse kimseyi kırmıyor. Herkes bu dünya sofrasında konuk olduğunu bilerek, hatır gönül tanıyor. Birbirinin hatırını kırmayı, Hakk’ın hatır kırmak gördükleri için dünyaya gönül gözü ile bakan nezih bir toplulukla gezmek de ayrı bir keyif.

Saraycık’tan tüyenler Teyen’i kurmuş

Hocalar Koca Çayır dan Susuzören Köyüne geçtik. Kahvede oturanlara bir dost selamı verip keyifle yemyeşil ağaçların altında çaylarımızı yudumladık. Köylülerden Haili İbrahim Ağabey bizi gezdirmeyi kabul etti. Köyde bir tatlı bir de acı su çıkan 2 kuyu gezdik. Sonra bir büyük çeşme başına geldik. Tabi çeşmede gram su olmadığını söylemeye gerek yok. Çeşmenin her yanı antik taşlardan örülmüş, su yalağı ise çocuk mezarı steli ve vaftiz taşlarından yapılmıştı. Bulunduğumuz alan Erken Hıristiyanlık döneminden kalma, Romalılar tarafından kurulan antik  “Siymion” kenti yerleşim alanıymış. Hıristiyanlığın ilk yıllarında çağdaş olarak kurulan Siymion, (Susuzören), Tiymion (Şükraniye) ve Karayakuplu Köyünde bulunan “Pepuza” kentleri çağdaş olup aralarında birbirine geçmeye yarayan tünel ve dehlizler olduğu rivayet ediliyor. Bir ilginç nokta;  Hıristiyanlığın bu üç önemi şehri kuruldukları çağda birbirlerini görür, dumanla haberleşirmiş.

Bir de bu şehirlerin güneybatısına düşen Hasköy ve  Avgan Asarı var ki, burası da görülmeye değer muhteşem bir yerleşim alanıdır. İlk kez Hasköy’ün son Belediye Başkanı Mustafa Alkan, Yazı İşeri Müdürüm Ali Araslı (O zaman bıyıkları terlememiş genç bir muhabirdi) ve Kazım Şen ile 2009 yılında çıkmıştım. Sonraları Zirve Dağcılık Uşak Şubesi ile defalarca çıkmış, hatta Başkan Rafet Gezer ile Uşak dışından gelen dağcıları bu yörede kamp yaptırmış ve bu antik kente çıkarmıştık. Hep, “Uşak’ın gezilecek yeri yok” diye yakınırız ya bu asardaki antik kent neyin nesidir? Onu da daha bilene rastlamadım. Kalıntılar, Lidya dönemi gibi görünüyor. Neyse bu antik şehir başka bir gezi yazısında konu olsun. Buradan bahsetmemin gerekçesi; Tiymion, Siymion ve Pepuza ile bağlantılı olduğunu düşündüğüm içindir. Tepede 900 basamaklı bir merdivenle yer altı nehrine iniliyor. Burada yaşayanların su temini için bu merdiveni kurduğu söylenir. Bir başka rivayet o dur ki; bir saldırı ya da tehlike anında bu yer altı geçidinden saydığımız antik kentler kaçarak sığınırlarmış. 

Sonra Yoncalı (Teğen) Köyü sınırında “Saraycık” denen bir mevkiye geliyoruz.  Saraycık, 200 yıl öncesine kadar yörenin en büyük yerleşim alanıymış. Sonra buradan ayrılanlar önce Susuzviran (Susuzören), Yoncalı (Daha sonra Eşme Saraycık köylerine yerleşerek bu köylerin kurulmasını sağlamışlar. Hatta şimdi adı Yoncalı olan Teyen kelimesinin kökeni Saraycık’tan tüyenlerden geliyormuş. 

Editör: TE Bilişim