Uşak’ta yaşayan Son Koreli

“oy meri kekliğim nedir çektiğim/ nedir çektiğim nedir çektiğim nedir çektiğim / Kore dağlarında tabakam kaldı / mahpus damlarında özgürlüğüm  / of meri kekliğim nedir çektiğim  / oy meri kekliğim nedir çektiğim / nedir çektiğim “

                                                                                              (Enver Gökçe)

Böyle giderse Uşak'ta ve diğer illerde su sıkıntısı yoğun bir şekilde yaşanacak! Böyle giderse Uşak'ta ve diğer illerde su sıkıntısı yoğun bir şekilde yaşanacak!

 

1950-1953 yılları arasında yapılan, Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki savaştır. Bu savaş, Soğuk Savaş'ın ilk sıcak çatışması olmuştur. Savaş, ABD ve Müttefiklerinin, daha sonra da Çin Halk Cumhuriyeti'nin müdahalesiyle uluslararası bir boyut kazanmıştır. Kore Savaşı'na aktif olarak katılan Türkiye'nin, bu savaşta 900 den fazla askeri şehit düşmüştür.

İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonya tamamen teslim olunca, Kore Yarımadasının aşağı yukarı tam ortasından geçen 38’inci paralelin güneyini ABD, kuzeyini de Rusya işgal etti. Ruslar, kuzeyde komünist bir idare kurup çekilince, orada Kuzey Kore, güneyde de Güney Kore olmak üzere iki devlet ortaya çıktı. Rusya’nın gayreti ile, bu iki devletin birleşmesi önlendi.

Türkiye, Kore Savaşına 17 Ekim 1950 târihinde General Tahsin Yazıcı komutasında 5090 kişilik bir tugay gönderdi. Katıldığı savaşlarda muhtelif vazîfeler alan Türk tugayı, büyük başarılar kazanarak, dünyânın takdirini topladı. Türk tugayı, Kore’de 900’den fazla şehit vermiş, 2000 kişi de yaralanmıştı. Türkiye, bu savaşa Birleşmiş Milletler üyesi olduğu ve göze girip NATO üyesi olmak için katılmıştı.

Kore’de Türk birliklerinin destan yazdığı Kunuri savaşında savaşan Uşaklılar da vardı. Bunlardan birisi de Merkez ilçeye bağlı Eskisaray Köyünde rençperlik ve hayvancılık yapan ve eşiyle yaşayan 86 yaşındaki Bekir Temel, 21 yaşında adını bile duymadığı bir ülke topraklarında, yukarıda ki şiirde belirtildiği gibi tabakasını bırakanlardan. Şu anda yaşayan 10 kadar Kore Gazisi içerisinde muharip olarak savaşan tek isim olmuş. Şimdi, Eskisaray Köyünde eşi ile ve anılarla yaşıyor işte Bekir Amca’nın cehennemde geçen günleri:

“TÜRKLERİ BİZ TANITTIK”

“İzmir Seymen'de toplanarak yola çıktık. Ankara  Etimesgut'ta  20 gün eğitim aldıktan  sonra İskenderun'a gittik.  İskenderun Belen yaylasına ulaştığımızda  mübarek Ramazan Bayramı’nın ilk günüydü. Bayram namazını orada kıldık. Tekrar bizi İskenderun limanına getirdiler. O vakitler körfez, boştu. Şimdiki gibi demir çelik fabrikaları falan yoktu. Önde uçsuz bucaksız deniz, etrafın bildiğin dağ taş. Bizi çıkarma gemileriyle bizi denizin ortasındaki koca dağ gibi görünen gemilere götürdüler. Vardıkça büyüdü vardıkça büyüdü ben öyle gemi görmedim. 81 ayak  çıktık gemiye, 365 adım boyu var 165 adım eni var. Aynı gün akşam namazında  Mısır'ın İskenderiye limanına vardık. Süveyş kanalına girdik, sabah namazına doğru çıktık. Umman denizi oradan Kolombiya'ya vardık orada birkaç saat misafir olduk. Sonra Hint okyanusuna girdik. Dokuz gün dokuz gece Hint Okyanusunda gittikten sonra Atlaslara girdik. Sonra Çin denizine girdik. Ama o Hint okyanusu simsiyah, sanki giderken koca bir dağ var önünde, o dağı nasıl aşarız diye düşünüyoruz.   Bize çok yüksek geliyor. Toprak denen bir şey yok. Çin denizi biraz mülayim. Yedi gün orada gittikten sonra Japon denizine girdik. Sonra Kore'ye vardık çok güzel arazileri vardı. Doğası, tabiatı çok güzeldi. Orada ayrıldık çatışmalar oldu ölen oldu, yaralanan oldu. Seul'de Han nehri kıyılarında. Gide gide Mançurya'ya vardık. Orada düdük çala çala geliyorlar. Orada bize sordular, “Hangi devlettensiniz” diye. Bizim başımızda Tarık Erbay vardı Üsteğmen, Zeki Bekan vardı Üsteğmen. Onlar İngilizce biliyorlar ve konuşuyorlar. “Biz Türk’üz” diyorlar. Onlarda bir Türk diye bir Millet tanımıyoruz diyorlar. Hiç tanımamışlar duymamışlar. 38. arz dairesinde  18 devletin bayrağı var da bizim bayrak yok. Onu da belirteyim size.  Neyse tamam dedik  biz onlar geriye geldiler. Biz ileriye gittik. Tugay biraz merkezde olur Alay geride olur Tabur geride olur.

YAŞARKEN CEHENNEMİ GÖRDÜ

Biz ilerdeyiz bizim yanımızdan bir şeyler geçiyor, askerler geçiyor amma ne bilelim kim olduklarını. Bunlar Çin askeriymiş. Bizim Taburdan Alaya, Alaydan Tugaya hat çekiyorlar ya telefon hattı.Bunlar çekilen o hattın yanına yatıyorlar ve telleri koparıyorlar. Haberleşmeyi sağlayamayan bizim hatçılar oraya geldiklerin de de saldırıyorlar. Türk askerlerinin elbiselerini giyiyorlar. Gündüzden Tugaya varıyorlar, Alaya varıyorlar bizim nerede silahlarımız var mermilerimiz var topumuzun var hepsini tespit ediyorlar.   Gece saat 10 olunca ateşe veriyorlar orayı. Tugayda. Arkadan bizim irtibat kesilince, bir tavuğun başını kesince gövde ne yapar. Tugaydan bir haber yok. İrtibat kesilince Çinliler meydana geldi. Oralarda çam ormanı çok, çamlara çıkmışlar yerde görünen bir şey yok. Onlar çamların tepesinden bizleri görüyorlarmış. Biz çamların dibinde geziyoruz. Onlar çamların tepesinde bizi görüyorlarmış. Affedersiniz bizim arkadaşın biri çam ağacının dibine büyük abdest için oturuyor. Ya diyor şu çam ne düzgün yukarı doğru bir bakıyor akbaba kuşu gibi bir Çin askeri. Çinliler çok zayıftı, darı kavurmasıyla, burçak kavurmasıyla onlar idare oluyorlardı. Dokuz kişiye bir silah düşüyordu onlarda. O saplı el bombaları vardı, onlar o bombaları kullanırlardı. Arkadaş kumandanım dedi bizim Yüzbaşı Adanalıydı, "Yüzbaşım şu çamın tepelerine bir bak ya” Yüzbaşı da “Tarayın bakalım” dedi. Biz de onları vurduk. Gece karşılıklı mevzilerdeyiz ama birimizi göremiyoruz. Ama çok fazlalardı birimize 50 bin Çin askeri düşüyordu Türkiye kasap olsa 50 senede bitiremeyecek. Çatışmaya girdik 48 saat. onlar koyun gibi gelmekte bizde ateş etmekteyiz yalnız bizde mermi falan bir şey kalmadı. Bizim  bölük altıncı bölüktü mevcudumuz 240 kişiydi başka bölüğü bilmem. Karşımıza aşağı yukarı 25 bin asker geliyordu. Ben öyle diyorum bir tümen. Bizim gözümüz yaşarıyor yerden kalkan toprak ta gözümüzün yaşından oluk olmuş. Sabah oluyor bakıyoruz yanımızdakine soruyoruz sen hangi bölüktensin seslerinden anlıyoruz arkadaşlarımızı  konuşmasından anlıyoruz ben Halil'im diyor  sen miydin arkadaşım diyoruz. Üç gün 4 gece bizim onlarla çarpışmamız oldu. Takdiri ilahi bir sis oldu, o siste bizim yüzbaşı 5 ayağının beş yerinden mermi geçti  o Tokyo'ya gitti. Onun yerine gelen İhsan adında ki komutan ; " Bakın evlatlarım bizde bir şey kalmadı mühimmat olarak amma ölmek var dönmek yok 25'er adım takip erdin beni avcı zinciri. Böylelikçi biz aşağıya dereye indik. Bir yanda tren yolu var bir yanda asfalt var. Asfalta çıkanlar gidiyor. Adamlar karşılıklı yerlere makineli kurmuşlar sağdan gelenide vuruyor, soldan gelenide vuruyor.Biz bu asfaltı geçebilirsek biz kurtulduk. orada 720 gibi bir şehidimiz oldu. Bizim bölüğümüzden Osman Köse, Ramazan Çetin, Ahmet Öztürk bunlar makineli tüfek nişancılarıydı. Onların cenazesini bile alamadık. 

Editör: TE Bilişim